Bu mülâhazalar çerçevesinde, O’na yönelen kul, sımsıkı havf u reca duygularına kilitlenir; “Başkalarının nazarlarından uzak, gönülden sadece Rabbi’ne yalvarır ve gizliden gizliye O’na dua eder.” Bu mazmuna bağlılık duada bir esastır ve bu esas ancak Şâri’in açıp genişletmesi ölçüsünde, açıp genişlettiği yerlerde tecviz, hatta teşvik edilebilir.Allah bize, “Hem endişe içinde hem de ümitlerle dopdolu olarak yalnız O’na yalvarın; bilin ki, O’nun rahmeti, kalbleri ihsan şuuruyla çarpan kimselerle beraberdir.” ferman ederek, hem teveccüh edeceğimiz kapıyı gösterir hem de o kapının önünde durmanın adabını öğretir.Aslında, her hâlimizde O’na yönelmek, O’na el açmak, dert ve elemlerimizi O’na şerh etmek hem bir mazhariyet ve ilk mevhibe hem de Hakk’ın cevabî teveccühleri adına atılmış önemli bir ilk adımdır. O, “Kullarım Bana isteklerini yöneltirlerse, bilmelidirler ki, Ben yakınlardan yakınım; Bana dua ile yönelenin duasına icabet ederim.” buyurur. Elverir ki, bu iç dökme ve yakarış “Siz, dua ve niyazlarınızı gönülden, hâlisane ve Hak rızasına bağlayarak yapınız.” medlûlü çizgisinde icra edilsin. Evet, halk içinde bağırıp çağırarak başkalarına duyurma, gösterme yerine, duyması ve görmesi mânâlar üstü mânâ ifade eden Hazreti Allâmü’l-Guyûb’a, hem de tamamen halka kapalı ve O’na açık bir hâl ve atmosfer içinde, nefeslerimizi gizlilik ve içtenlikle derinleştirerek arz etmeliyiz ki, O’na iç dökmemiz gizliliğin büyüsünü taşısın ve sesimizi-soluğumuzu başka mülâhazaların şerareleri kirletmesin..
Başka her şeye kapanıp, içini sadece O’na açan, hâlini O’na şikayet eden hep O’na yakın durmanın insiyakları içinde bulunur ve O’nun dergahından eli boş dönmez. Evet, insan ihtiyaçlarını, onları karşılayabilecek birine açmalı; belâ-yı dertten “âh” edecekse derde derman bir hekimin yanında inlemeli.
Kul, efendisine arzuhâlde bulunacaksa, ağyâra bütün bütün kapanarak, aklıyla, şuuruyla, hissiyle hep O’na açık durmalıdır; durmalı, sesini-sözünü O’na göre ayarlamalı ve kendine yakınlardan daha yakın birinin huzurunda iç çektiğini düşünerek nağmelerinden ses ihtizazlarına, tavırlarından mimiklerine kadar her hâliyle bir temkin örneği sergilemelidir.
Kime el açtığının farkında olan bir sadık kul, düşünce ve dualarını niyeti ve içtenliğiyle sık sık kalibrasyondan geçirir; ifade ve hislerini her türlü şerareden arı-duru tutmaya çalışır ve duymasını istediğinden başkalarının duymalarına karşı âdeta dilsiz kesilir. Yer ve zamana göre kendi sesini ve kendi sözlerini kendinden bile kıskanır.
Bir kulun, dua ve niyazlarını hâlinin saffetine bağlamasının yanında, nabızlarının “Allah Allah” diye attığı dakika ve saniyeleri kollaması; mübarek gün ve geceleri ilâhî mevhibelere açık kutlu vakitler sayarak dolu dolu yaşaması; ve bilhassa, Hak rahmeti sağanaklarının nüzûl emare ve işaretleri sayılan namaz saatlerini, iftar zamanlarını, secde ve rüku hâllerini santim zayi etmeden değerlendirmesi; sonra, arzu ettikleri olmuş-olmamış, şartlar aleyhine dönmüş veya lehinde cereyan etmiş, ciddi bir vefa hissiyle ara vermeden yaptıklarını devam ettirmesi hem duanın kabulü için bir esas hem de sadakat ve samimiyetin gereğidir.
Hakk’a inanan bir insan için, yaz gününü kar bastırmış, baharı hazan vurmuş, gündüzler kör kabirler gibi kararmış, her tarafı çeşit çeşit karakura basmış hiçbir önemi yoktur; Allah, “Siz, muztar kalıp ıztırar diliyle dua ettiğinizde, sizi kara ve denizlerin karanlıklarından kurtaran kim?!.” diyerek kendini, gücünün her şeyi ihatasını hatırlattıktan sonra ne önemi var zalâm zalâm üstüne dört bir yanın kararmasının.. ne önemi var, Kudreti Sonsuz “Çaresiz kalıp da O’na yalvaranın duasını kabul ederek sıkıntılarını gideren Allah’tan başka kimdir?” deyip mevcudiyetini vicdanlarımıza duyurduktan sonra!
Kur’ân, varlığın tercümesi; hâdiselerin tercümanı; makro ve mikro âlemlerin müfessiri; bu dünyada âlem-i gaybın lisanı; insanoğluna ilâhî iltifatların senedi; İslâmiyet’in özü, esası, nur ve ziyası; uhrevî âlemlerin haritası ve ona inananların vesile-i saadeti olduğu gibi aynı zamanda açık-kapalı, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak bir dua mecmuasıdır.
Kur’ân, Fatiha sûresiyle lâl ü güherlerini saçmaya başladığı andan itibaren, hamd ü senâ ile bir dua mukaddimesi vaz’eder ve sırat-ı müstakim talebiyle işe başlar. Bakara sûre-i celîlesi zımnî dua şivelerinin arasında sesini sarahatinin nağmeleriyle yükselterek “Rabbimiz, bize dünyada da ahirette de hasene ihsan eyle!” der ve bizi duaya çağırmanın yanında, Cenâb-ı Hak’tan ne istenileceği konusunda da irşad eder. Birkaç sayfa sonra, “Rabbimiz! Üstümüze sağanak sağanak sabır yağdır, ayaklarımızı sabit kıl, kaydırma ve kâfirler güruhuna karşı bize yardım eyle!” istimdat edâlı beyanıyla, zor şartlar altında müminlere sığınacakları sera ve siperleri gösterir.
Daha bir sürü dua televvünlü beyandan sonra sûrenin Miraç armağanı son ayetinde “Rabbimiz! Eğer unuttu veya hata ettiysek, bundan dolayı bizi muaheze etme. Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz! Güç yetiremeyeceğimiz şeylerle bizi sorumlu tutma. Bizi affet; kusurlarımızı bağışla; bize merhamet buyur; Sen bizim mevlâmızsın, kâfirlere karşı bize yardımda bulun.” ifadeleriyle daha şümullü bir çerçevede, her zaman vird ü zebanımız olması gereken bir dua ve niyazı ihtar eder. Âl-i İmrân sûresinin ilk sayfasında “Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalblerimizi zeyğe uğratıp kaydırma ve nezd-i ulûhiyetinden bizlere hususi rahmette bulun.” diyerek müminler için en hayatî bir duayı hatırlatır. Birkaç ayet sonra “Ey Rabbimiz! Bizler Sana inandık, günahlarımızı bağışla; bizi cehennem azabından koru.” çığlıklarıyla el açıp yalvaran müttakilerin niyaz ve teveccühlerini referans göstererek bizi bir kez daha duaya çağırır. Birkaç makta sonra havârîlerin, “Ey Rabbimiz! Biz Senin indirdiğin kitaba iman edip gönderdiğin elçiye tâbi olduk; bizi Hakk’ın şahitleri olarak kaydet ve tesbit buyur.” şeklindeki içinde sorumluluk da bulunan yakarışlarına dikkatlerimizi çeker. Sonra nebiler çevresinde saf bağlayıp mücadele veren “ribbiyyûn”un “Ey Rabb-i Kerimimiz! Günahlarımızı ve bilmeyerek içine düştüğümüz aşırılıklarımızı affeyle; bizleri doğru yolda sabit kadem kıl ve küfr ü küfran içindekilere karşı bize yardımcı ol.” diyerek bu defa da rabbanilerin dilinden bir dua armağan eder. Sûrenin sonuna doğru açtığı tefekkür faslını “Ey Rabbimiz! Bizler “Rabbinize inanın!” deyip imana çağıran, iz’âna davet eden münâdîyi işittik ve ona icabet ettik. Artık Sen de bizi affeyle, kusurlarımızı bağışla, (canımızı alırken de) bizi ebrar sırasında vefat ettir.” fermanıyla içinde hüsn-ü akıbet dileği de bulunan bir niyazla noktalar. Kendi kendine haksızlık ettiği mülâhazasıyla ürperen gönüllerin “Rabbimiz nefsimize zulmettik, şayet kusurumuzu bağışlayıp bize merhamet buyurmazsan apaçık maruz-u hüsran oluruz.” inkisar içinde sızlanışlarıyla ruhlarımıza ra’şeler salan farklı bir çığlığı hatırlatır. “Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatır. Biz de yalnız Allah’a dayanırız. Ey Rabbimiz! Bizimle şu “münkir” topluluk arasında artık ver o adil hükmünü; (ver de) haklı-haksız açığa çıksın.” gayretullaha çağrı edalı beyanla, bütün bütün küstahlaşmış inkârcı bir toplum karşısında, gönlü itminanla çarpan, dili ihkâk-ı hak mırıldanan bir nebînin teslimiyet derinlikli yakarışlarıyla ruhlarımıza farklı bir talep üslûbu fısıldar.
Kur’ân, sık sık, biraz da konumlarına göre, nebîlerin yakarışlarından, iç çekişlerinden ve yardım taleplerinden, “Velimiz Sensin yarlığa bizi..” “Rabbimiz! Bizi o zalimlerin zulmüne maruz bırakıp işkence etme..” “Sen bütün noksan sıfatlardan münezzehsin; doğrusu ben kendi kendime zulmettim, affını bekliyorum” … dar çerçeveli kareler sunar ve açık-kapalı yüzlerce ayetle bizi kendimizi sorgulamaya, arzuhâle, olumsuz yanlarımızdan dert yanmaya çağırır; çağırır ve duanın, konumuna göre belli sorumlulukları olanlara bir güç kaynağı, günaha girmiş olanlara bir arınma kurnası, darda kalmışlara bir çare, musibetzedelere bir inayet eli, acz u fakr ve ihtiyaç içinde kıvrananlara bir hazine anahtarı, derd-mend olanlara bir tabip, ümidini yitirenlere bir reca esintisi, mazlumlara-mağdurlara da bir havale çağrısı olduğunu gösterir. Dünya gailelerinden ve ukbâ endişelerinden kurtulma adına hep dua ve tazarruu nazara verir ve onu gönlünün gözleriyle süzüp, ruhunun diliyle mırıldananları sürekli Hakk’a teveccüh ve niyaz koylarında gezdirir.
Kur’ân’ın bu dua televvünlü ufkuna muhazi olarak, dua, tazarru ve niyaz sultanı Efendimiz’in hayat-ı seniyyeleri de âdeta bir yalvarış ve yakarış dantelâsı mahiyetindedir; O, sabah kalktıklarında, akşamı idrak ettiklerinde, geceleri Hak karşısında divan durduklarında, abdeste yöneldiklerinde, namaza yürüdüklerinde, bu miraç ölçüsündeki ibadeti eda esnasında, ezanı dinlediklerinde, kametle kıyam ettiklerinde, Hakk’a kurbet vesilesi sayılan her ibadetin içinde ve sonunda, yeme-içme, uyuma, yolculuğa çıkma, seferden dönme, düşmanla karşılaşma, arzî ve semavî belâ ve musibetlere maruz kalma esnasında, sürpriz vak’alarla karşılaştığında, harika hâdiseleri müşahede anında, hastalık ve rahatsızlıklara müptelâ olduğunda, keder ve sevinç vesilelerinin zuhuru hengamında hep el açar, Rabbine yönelir; yerinde şükür ve senâlarla gerilir, yerinde tazarru ve niyazla iki büklüm olur ve sürekli O’na yalvarırdı. Bu icmâlin tafsil ve teferruatını dua mecmualarına havale ederek geçiyorum.
Dua, Hakk’ın tükenmez hazinelerinin sırlı bir anahtarı; fakir, yoksul ve kalbi kırıkların istinatgâhı ve ıztırarla kıvranıp duranların da en emin sığınağıdır. Bu sığınağa adım atan, o sihirli anahtarı elde etmiş sayılır; onun vesayetine dehalet eden fakir, miskin, âciz ve muhtaçlar da umduklarını elde etmiş olurlar.
Gök ehlince elden ele dolaşan dua, bir muztarrın tavır ve davranışlarıyla sergilediği hâl duasıdır. Sıkışmış, canı gırtlağına gelmiş bir perişan ve muzdariptir ki, O’na yönelip düşünürken, içini O’na dökerken, ne deyip ne ettiğinin, nerede durup ne istediğinin farkındadır. Böyle birinin duasıyla, gözleri kurumuş sema beklenmedik şekilde salar gözyaşlarını ve ağlamaya durur. Çevreyi tehdit eden hortumlar yol değiştirir, her şeyi alabora eden dalgalar diner ve selâmet ufku görünür. Kırılan faylar sürpriz kararlara teslim olur ve faylardan boşalan gazlar atmosfer içinde eriyip gider. Böyle bir duanın meydana getirdiği meltemle arz dirilir, feza aydınlanır. Sîneler inşirahla atmaya başlar; otlar-ağaçlar semâa kalkar; güller-çiçekler etrafa tebessümler yağdırmaya durur. Dua, sebepler üstü kutsal bir talebin Yüceler Yücesi’ne arzı ve Hakk’ın gizli-açık her şeye nigehban bulunmasına iz’anın da bir unvanıdır. İnsanlar, cinler ve melekler bilhassa iktidar ve ihtiyarlarını aşan bütün konularda -sebepler dairesinde esbâba riayet mülâhazası mahfuz- ellerini O’na açar.. içlerini O’na döker.. nâçâr kaldıkları yerde “çare” der inler.. dertlerine derman arayanlar da dermanı O’ndan bekler ve her zaman gönül gözleriyle günebakan çiçekler gibi O’na bakar ve O’nunla muamele içinde bulunurlar.
Ey çaresizler çaresi! Sebeplerin sukut ettiği, içtimaî ahvalin boz-bulanık bir hâl aldığı, her yanda zalimlerin “hay-huy”unun duyulduğu, yığınların çaresizlikle kâh sağa, kâh sola toslayıp durduğu şu karanlık günlerde, zulmet zulmet içinde kıvrananlara nezdinden bir ışık gönder.. sonsuz kudretinle bütün zulüm ve haksızlık ateşlerine bir su serp.. şeytanın ocaklarını söndür ve iblislerin boyunlarına çözemeyecekleri tasmalar geçir. Ufuklarımızdaki ilham esintileri bir yere takıldı, gönüllerimizde heyecanlar söndü, dillerimizde bir kekemelik var; rahmet ilinden bize dirilten bir meltem gönder.. hakkındaki recâ ve hüsnüzannımızı rahmetinin serhaddine ulaştır ve bizi o ufkun ümitli dilencileri kabul ederek gönüllerimizi imanî heyecanla şahlandır ve dillerimizdeki bağları çöz; çöz ki hâlimizi arz ederken yeni bir günah işlemeyelim.
Mücrimiz, düşkünüz, derbederiz. Ve yakın tarihimiz itibarıyla hiç bu kadar dağılmamış, bu kadar zaafa düşmemiş, bu kadar Senden uzak kalmamış; sürekli “Sen Sen” diyenler dahil asla bu ölçüde Sensizlik yaşamamıştık.
Ey talihsizlerin sığınağı, ey âcizlerin güç kaynağı, ey dertlilerin tabibi ve ey yolda kalmışların hâdîsi ve yol göstereni! Bir kere daha Sana dehalet ediyor ve içimizi son bir kez daha Sana döküyoruz. Boş şeylerin arkasından koşup durduk; olmayacak hülyalara gönül bağladık. Ümit ettiklerimiz yüzümüze bakmadı ve bel bağladıklarımız asla bizi umursamadı. Bugüne kadar Senden başka sesimizi duyan, başımızı okşayan olmadı. Duygularımızla alay edildi; düşüncelerimiz cürüm sayıldı. Her yanda kundaklamalar yaşandı.. her tarafta fitne ateşleri körüklendi.. yananlar ocaklar gibi yandı ve yapılanlar ismet-i dine dayandı.
Şu anda duygularımız derbeder, davranışlarımız ahenksiz, ruhlarımız kirli, ayaklarımız titrek, ellerimiz mefluç, çoğumuz itibarıyla ümitlerimiz sarsık, havalar boz-bulanık, mağripler hicranla tül tül, maşrıklar lütfuna kalmış… İşte böyle bir dağınıklık içinde Sana geldik. Böyle gelenlerin ilki değiliz, sonuncusu da olmayacağız. Rahmetin, bu garip pişmanların ümit kapısı, bizler de bu kapının önündeki liyakatsiz dilenciler. Şimdiye kadar gelip Senin kapında ihtiyaç izhar edenlerden boş dönen hiç olmamış; hiçbir kaçkın ve pişman da o kapıdan kovulmamıştır. O kapı Senin kapın, onun başkalarından farkı da her gelene affındır. Bizi hilm ü silminle güçlendir. Zalimlere de varlığını duyur.
Ey her duada bulunana icabet eden ululuk tahtının Sultanı! Şu anda binler, yüz binler Senin karşında divan durarak ellerimizi Sana açıyor ve külliyet kesbetmiş niyaz edalı soluklarımızla, kullarına her zaman açık bulunan, hiç olmazsa aralık duran rahmet desenli kapının tokmağına inleyerek dokunuyor ve “Biz geldik” diyoruz. Herkesi ve her şeyi görüp gözettiğine, her sese ve herkese merhamet ettiğine gönülden inanarak kaçkınlığımızı muvakkat dahi olsa görmüyor, günahlarımızı af çağlayanların içinde tasavvur ediyor, karıştırdığımız haltlara değil, Senin afv u safhına bakıyor ve ümitlerimizi ona bağlıyoruz; bağlıyor ve Sen varsan -ki aslında kendinden var olan sadece Sensin- bizim terk edilmemiz söz konusu olamaz. Enîsimiz Sen isen, çevrenin vahşetinden bize ne! Her yanda şeytan ve avenesi içten içe homurdanıp duruyorlarmış, Sen bizimle olduktan sonra ne ifade eder ki! Sen her şeyin biricik hâkimisin ve hükmünü engelleyecek bir güç de yoktur. Sen saltanat dairen içinde en küçük şeyleri görür, en cılız sesleri işitir, hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi cevapsız bırakmazsın.
Şimdi biz de, bize verdiğin isteme duygusu ve istenenleri vereceğin inancıyla rahmetinin vüs’ati genişliğindeki kapına dayanıyor, son bir kere daha hâlimizi arz etmek istiyoruz. Hâlimiz Sana ayan, söyleyeceklerimiz bildiklerinin bir kısmını beyan. Beklediğimiz asırlardan beri bizi kıvrım kıvrım kıvrandıran dertlerimize derman.. icabet buyur ey Rahîm ü Rahmân!
Sızıntı / Başyazı – Kasım 2002
]]>Senden, bizi masivanın bütün kayıtlarından azat etmeni ve en hayırlı kapıları biz muhtaç kullarına açmanı diliyoruz. Bu pürkusur bendelerini sadece Sana, hem de en mükemmel bir şekilde kullukta bulunmaya muvaffak kıl.. Rahmet ve inayet tecellilerinle ihtiyaçlarımızı gidererek Senden başka her şeyden ümidimizi kes (kes ki, aradıklarımızı sadece Senin kapında arayalım).. içimizde şeytanın ve her zaman kötülüğü emredip duran nefislerimizin taleplerine karşı bir ürperti uyar.. bizi hükmünden ve icraat-ı sübhaniyenden hoşnut, sağanak sağanak yağdırdığın lütuflarının şükrüyle gerilmiş, Zatını ve isimlerini yadetmekten engin bir haz duyan ve Sana kavuşmaya karşı her zaman iştiyakla dopdolu olan kullarından eyle!
Rabbimiz! Engin rahmetine iltica ediyor ve bizi başka değil, sadece, ulu dergâhının önünde yana yakıla içini döken, yüzünü yalnızca Sana dönen, Senin emir buyurduğun yolda yürüyen ve bütün bunlarla sadece ve sadece Senin hoşnutluğunu murad eden kulların hâline getirmeni istirham ediyoruz!
Ey her zaman gizli ve sürpriz nimetleriyle bizleri lütuf sağanakları altında sırılsıklam hâle getiren yüce Mevlamız! Bazılarını az-çok sezip korktuğumuz ve bazılarını da hiç fark edemediğimiz için endişe bile duymadığımız tehlikelerden dünyada ve âhirette bizi emin eyle.. şu kısacık fani hayatta altından kalkamayacağımız belalara maruz kalmaktan, kabrin ağır imtihanından, Cehennemin kasıp kavuran ateşinden, yüce Zatın, Rahman ve Rahim isimlerinin hakkı için bizi sıyanet buyur, ey günah ve kusurlarla âlûde kullarını çokça bağışlayan Gaffar ve ey günahkarların hata ve isyanlarını setreden Settar!
Senden iman-ı kâmil, yakin-i tâm, ihlâs-ı etemm, tevbe-i nasûh, bütün günahlardan bağışlanma, vuslat yollarını açacak bir marifet ufku ve zahir ve batın duygularımızı aydınlatacak genişlikte bir nur istiyoruz. Sana başkaldırma manasına gelen her türlü isyandan, günahtan ve Senin, sevip hoşnut olmadığın çirkin durumların kirletici atmosferinden bizi kurtarmanı diliyoruz. İzin ve müsadesi olmadan hiçbir güç, kuvvet ve hareketin meydana gelemeyeceği Yüceler Yücesi! Sonsuz güç ve kudretin yüzü suyu hürmetine bize vadettiğin hayırların nüzûlünü yine Senden bekliyoruz. İnzar ettiğin bütün şerleri de yine Senin o sonsuz kudretine dayanarak savmaya çalışıyoruz. Ey nihayetsiz merhamet sahibi Rahman, ne olur, bizi muhafaza, görüp gözetme ve koruma atmosferine al; hıfzının, sıyanetinin seralarıyla çepeçevre kuşat.
Rabbimiz! Bütün günahlardan ve o günahlara götüren yollara düşmekten yine Senin rahmet ve inayet iklimine sığınıyoruz. Münezzeh ve mualla yakınlığını lutfederek payeler üstü payelere erdirdiğin kurbet kahramanlarına hatırlattığın hakikatleri, hata, günah ve isyan mülahazaları zihinlerimize hücum etmeden önce, bize de hatırlat ve sakındırıp menettiğin ne varsa hepsini bize çirkin göster; onların yalancı tatlarını kalblerimizden izale buyur!
M.Fethullah Gülen, “Bir Kudsi Dilekçe” adlı eserden alınmıştır.
]]>Rahmeti her zaman gazabının önünde yüce Rabbimiz! Biz âciz kullarını erişilemez ve asla nüfuz edilemez hıfzınla muhafazan altına al.. bizi koruyup kolla, kolla ki Senin, kapıkullarını hiç bir zaman zayi etmeyeceğin hakkındaki kanaatimiz tamdır.
Ey merhameti sonsuz yüce Rab! Sen bizi altından kalkamayacağımız işlerle mükellef tutma; her zaman bizimle ol ve hiçbir zaman bizi yalnız bırakma.. dualarımıza icabet buyur.. ümitlerimizi boşa çıkarma.. Sana rücû yollarını kolaylaştır ve tevbelerimizi kabul buyur.. bizi kapından haybet ve hüsrana uğrayan bir kısım zavallılar olarak geri çevirme Rabbimiz!
Allahım! Bizi cehalet vadilerinin dar ve boğucu atmosferine de terketme!
Ey sevdiği kullarını hiç yalnız bırakmayan Mevlâmız! Sen bizim için lütufkâr namına lâyık yegâne Zatsın. Biz muhtaç kullarını riayet ve inayetinle, insî ve cinnî şeytanların asla ulaşamayacağı sıyanet kalene al.. etrafımızı muhafaza surlarınla kuşat.. düşmanlıkla oturup kalkan kötü niyetli kimselerin şerlerinden bizi muhafaza buyur, ey koruyup gözetenlerin en güzeli, ey celâl ve ikram sahibi Rabbimiz!
Ey bütün eksik sıfatlardan berî, yüceler yücesi Rab! Biz kapı kulların eğer Sana itaat edebilme gibi bir paye ile müşerrefsek, bu tamamen Senin lütuf ve inayetinin eseridir. Bütün verdiklerinden dolayı minnet Sana; iman ve İslâm nimetinden dolayı hamd ve şükran da yine Sanadır. Rabbimiz! Senden, bundan sonra da her zaman yar ve yardımcımız olmanı istirham ediyor, bizi yolların en sağlam ve en şaşırtmaz olanına hidayet buyurmanı diliyoruz. Sen bizim hem velîmiz, hem de biricik vekîlimizsin. Hem ne güzel vekîlsin!
Rabbimiz! Günahlarla âlûde bir hâlimiz var; bizi fevtettiğimiz şeyleri telafi edip yeniden toparlanabileceğimiz kâmil bir tevbeye muvaffak kıl ve bütün günahlarımızı eritecek mağfiret havuzlarına al. Gırtlaklarımıza kadar kabahatlerle kirlenmiş olsak da Sen seyyiatımızı, meâsî ve mesâvîmizi affet.. sevmediğin ve hoşnut olmadığın şeylerin muhabbet ve meyillerini kalblerimizden söküp at.. bizi kendi nezdindeki hazinelerinle te’yid buyur, kendi kuvvetinle destekle, destekle ki şu geçici dünyadan ancak Senin yardımınla emniyet ve selamet içinde çıkabiliriz.
M.Fethullah Gülen, “Bir Kudsi Dilekçe” adlı eserden
]]>Senden, Zatın, güzel isimlerin ve ulvî sıfatların hakkı için ve Efendimiz Muhammed Mustafa hürmetine, bize dünyada ve ukbada rahmetinle muamele etmeni ve teveccühünü üzerimizden hiç eksik etmemeni dileniyoruz.
Dinimizi tastamam yaşamayı, yaşamaya çalışmayı bize nasip et; dünyada ve âhirette biz muhtaç kullarına bahşedeceğin nimetlerini tamamla.. nezdinden göndereceğin engin bir hikmet, faydalı bir ilim ve makbul amellerle bizleri serfiraz eyle.
Rabbimiz! Kalblerimizi ve bütün kullarının kalblerini imana, İslâm’a ve Kur’ân yolunda hizmete tevcih buyur.. sineleri bize karşı düşmanlıkla köpürüp duranlara karşı yardımcımız ol ve bizi sevip hoşnut olduğun amelleri işlemeye muvaffak kıl… Bütün bunları Senden, yine Senin güzel isimlerinin hakkı için ve Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa hürmetine dileniyoruz Rabbimiz!
Rabbimiz! Bizi zahir-batın nimetlerinle donat.. kurbiyetin kahramanı salih kullarını o payeyle şereflendirdiğin gibi bizi de dünya ve ukba hayatında mesud eyle.. dünyada sevip hoşnut olmadığın işlerden, âhirette de azabına ve ikabına maruz kalmaktan bizleri uzak kıl.. ebedî hayatın gerçek yurdu olan Cennetine al.. cemâlini müşahede ile lütuflandır ve Sana muhatap olma payesiyle şereflendir!
M. Fethullah Gülen, Bir Kudsi Dilekçe
]]>Dualarımızı kabul buyur ve ümitlerimizi boşa çıkarma. Senden kusurlarımızı setretmeni.. günahlarımızı yarlığayıp bizi mağfiret buyurmanı.. ihlâsa erdirdiğin has kullarına bulunduğun gibi bizi de lütufta bulunmanı.. bize -malın mülkün fayda vermediği o günde işimize yarayacak ve Senin hoşlanmadığın kirli duygulardan arınmış- bir kalb-i selîm; her zaman sadece doğruyu söyleyen nezih bir lisan ve bizi Senin sevgine ve Seni sevenlerin sevgisine yaklaştıracak makbûl ameller nasib etmeni dileniyoruz.
Rabbimiz! Hoşnutluğunu, ufkumuzu bütünüyle kaplayan en büyük gaye ve Cennetini de ebedî meskenimiz eyle!
Ey yoksullara her zaman rahmet ve merhametiyle muamele eden.. ey yollara koyulmuşları rehbersiz bırakmayan.. ey şaşırmışların önüne ışıklar saçan, onlara aydın ufuklar gösteren.. ve ey korku içinde yaşayanlara emn ü eman kaynağı olan! Bize merhamet buyur; bizi sırat-ı müstakime irşad eyle ve dünyada rezil rüsvâ olmaktan, âhirette de azaba düçar kalmaktan muhafaza buyur!
Rabbimiz, Senden muhlis (ihlasa ermiş) ve muhlas (ihlasa erdirilmiş) kullarını te’yîd buyurduğun gibi, biz (aciz ve muhtaç) kullarını da, yapıp ortaya koymaya çalıştığımız amellerimizde ihlâslı kılarak te’yîd buyurmanı diliyoruz.
Allahım! Bizlere, her türlü endişe ve tasa karşısında ferec ve mahreç yollarını göster.. (sürekli kötülüğü emredip duran) nefislerimizin dar kafeslerinden ve hevalarımızın öldüren ağlarından bizi halâs eyle.. biz çaresiz kullarını, bize düşmanlık besleyip duran kimselerin tuzak ve komplolarından muhafaza buyur.. bizleri dünyanın her türlü cevr ü cefasından, rezil rüsvâ bir duruma düşürmesinden ve âhiret azabından koru. Bizi ve hayatını ilây-ı kelimetullaha adamış hizmet erlerini hoşnutluğunla şereflendir.
Fethullah Gülen, Bir Kudsi Dilekçe
]]>Ey Yüceler Yücesi! Şayet bize karşı düşmanlık duygularıyla oturup kalkanların kalblerini yumuşatmak murad ediyorsan, bize ve gönüllüler hareketine karşı onların kalblerini yumuşat ve sinelerini daimî bir sevgiyle doldur!
Ey kalbleri evirip çeviren Sultanlar Sultanı!
Bizim kalblerimizi de, onların kalblerini de sevdiğin ve hoşnut olduğun güzelliklere çevir!
Ey bütün mülk ve melekût (varlık ve varlık ötesi) kabza-ı tasarrufunda bulunan Mâlikü’l-Mülk.. ey hayat sahibi Hayy.. ey varlığının asla bir başlangıcı olmayan Kadîm.. ey ölüm Kendisi için katiyen sözkonusu olmayan Bâkî! İhtiyaçlarımızı gider.. bize lütfunla muamelede bulun.. başımızdaki bütün belaları def ü ref’ eyle.. bizim yanımızda ol, bizi yardımsız bırakma.. dînî ve dünyevî her türlü musibetten bu âciz bendelerini koru.. dünyayı en büyük derdimiz, tasamız ve kendisi için en fazla gayreti sarfettiğimiz bir meta’ kılma.. kılma ki bizim en büyük işimiz Senin rızanı kovalamak olsun. Bizi sevdiğin ve hoşnut olduğun amelleri işlemeye muvaffak kıl, Rabbimiz!
Rabbimiz! Senden bizi affetmeni.. bize âfiyet vermeni.. bizi sıyanetin altına almanı.. riayetinle gözetip kollamanı.. inayetinle te’yid buyurmanı ve bizlerden hoşnut olmanı diliyoruz. Ey kudreti ve merhameti sonsuz Rabbimiz! Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerin içine düşmekten Sana iltica ediyor, şeytanın ve ins-cin bütün mahlukatın zararlarından Sana sığınıyoruz. Eman dileniyoruz Rabbimiz, el-eman, el-eman.. !
Kendisinden yardım talep edilebilecek yegâne zât Sensin ve ancak Sana tevekkül edilir. Sen, Sana yönelip dua edenlerin sesini mutlaka işitir, çağrılarına icabet edersin; kapına sığınıp bir nidâda bulunanlara da elbette karşılık verirsin.
Rabbimiz, Senden bütün varlığı kuşatan rahmet havuzuna bizi de almanı dileniyoruz; işte kalblerimiz de bu duygularla Senin ulu dergâhına yönelmiş vaziyette. Bize merhametinle muamele et.. sürçmelerimizi bağışla.. bütün günahlarımızı ve kusurlarımı yarlığa.. ömrümüzün geri kalan kısmında da bize sıhhat, âfiyet ver ve bizleri dupduru ve katışıksız salih ameller işlemeye muvaffak eyle!
Dualarımızı kabul buyur ve isteklerimizi geri çevirme, ey kendisine el açılanların en cömerdi ve ey lütufta bulunanların en hayırlısı!
Ey bizatihî var olup başkasına muhtaç olmayan ve her şeyin varlık ve bekâsı kendisine muhtaç bulunan Hayy u Kayyûm! Her hâl ve tavrımızı rızan istikametinde eyle.. göz açıp kapayıncaya kadar hatta ondan da kısa bir süre bizi nefsimizle başbaşa bırakma.. bizi ve dünyanın dört bir yanındaki kadın-erkek kardeşlerimizi, sevdiklerimizi, dostlarımızı başımıza gelebilecek her türlü kötü durumdan himaye buyur!
Ya Rabbena! Bilebildiğimiz ya da bilemediğimiz her türlü dünyevî bela ve musibete karşı bize afv u âfiyet ver.. insî ve cinnî şeytanların kötülük ve fitnelerinden ve nefs-i emmârenin zararlarından bizi koru.. önümüzden, arkamızdan, sağımızdan, solumuzdan yahut üzerimizden gelmesi muhtemel tehlikelerden ve ayaklarımızın altından tutulup yerle bir edilmekten bizi muhafaza eyle! Küfür ve dalâlete düşmekten başka her hâl için Sana hamdederiz ey Rahmân u Rahîm!
Fethullah Gülen, Bir Kudsî Dilekçe, Define Yayınları
]]>Ey sevgili kullarından Nuh’u boğulmaktan kurtaran, Davud’un zellesini mağfiret buyuran, Yunus’un tasasını gideren, Eyyub’un derdine derman olan Allah’ımız!
Ey dünyanın günah ve isyanlarına batmış olanları kurtaran, ey helâka sürüklenenleri kurtuluşa erdiren Rahmeti Sonsuz!
Ey garip ve yalnızların enîs ü celîsi, kimsesizlerin kimsesi olan Mevlâmız!
İşlerimizi sulh ü salâh ve felahla tanzim buyur ve biz âciz kullarını işlerimizde muvaffak eyle!
Ey Aliyy (yüceler yücesi), ey Azîm (ululuk mertebelerinin en üstünü tutan), ey Halîm (günahkarları cezalandırmakta acele etmeyen) ve ey Kerîm (kerem sahibi) Yüce Yaratıcı! Bizim ihtiyaçlarımızı en iyi bilen Sen ve onları gidermeye en muktedir olan da Sensin. Zaten hiç bir iş Sana zor gelmez; her şey Senin katında kolaylardan daha kolaydır.
Ey Rabbimiz! İşte ellerimiz, Sana kalkmış hâlde.. kalblerimiz, Sana tevekkül duygusuyla dopdolu.. boyunlarımız eğik ve kıldan ince.. ve biz huzurunda kemerbeste-i ubûdiyet içinde elpençe divan duruyoruz. Rabbimiz! Sen cezalandırdığın zaman mutlaka adaletinle muamele edersin; kaldı ki Sen yaptıklarından dolayı muâheze edilemeyen yegâne Zâtsın. Affına gelince, o hiç şüphesiz Senin fazl ve keremindendir, ona karşı hamd ü sena da ancak Sana edilir. Ey her varlığa lütuf deryasından nimetler yağdıran ve ikramı her ikram sahibinden sonsuz derece üstün olan, ey herkesi ve her şeyi şefkat ve merhametle kuşatan! Her an bizimle ol ve bizi hiç bir zaman yalnız bırakma; cömertlik ve merhametinle gönüllerimizi doyur, ikram ve rahmet yağmurlarından bizleri mahrum eyleme.
Allah’ım! Dünyanın her türlü bela ve musibetine karşı bize afv u âfiyet ver! Olmasına hükmettiğin şeylerin şerrinden bizi koru. Önümüzden yahut arkamızdan gelebilecek tehlikelerden bizleri muhafaza buyur. Dünyada ve âhirette bizim için utanç vesilesi olabilecek durumlardan Sen bizi siyanet et ve bizleri konumunun hakkını veremeyip de sukût eden düşkünlerden eyleme! Amin!