Hz. Ömer, “gençliği olmayan bir millet mahvolmuştur” derken çocukların ve gençlerin ülke için herşey olduğu gerçeğini dile getirmiştir. Evet, bir milleti yüceltmede en önemli faktör nedir diye sorduğumuzda ilk cevabın gençlik olduğunu söyleyebiliriz. Ama âhiret inancıyla dopdolu adalet duygusuyla mücehhez bir gençlik…
Gençliğin elinden tutma, ona doğru yolu gösterme ve de eğri yolun encamından sakındırma adına milletimiz asırlar boyu çeşitli vakıflar kurmuş gönül deryalarından gele gele talebeleri koruyup kollamış, burslarla onların yetişmesine ön ayak olmuştur.
Eğitimlerine devam eden, ancak maddi durumu iyi olmadığı için ihtiyaçlarını gideremeyen öğrencilerin bu konuda ki her türlü sıkıntılarını gidermek ve geleceğe hazırlamak nesillerimizin bizim üzerimizdeki hakkıdır.
Ankara Devlet Planlama da çalışan bir zat bir seyahatinde, konuşma esnasında gençliğe sahip çıkmak ve burs vermek üzerine mevzu olunca yanında oturan şahıs bu konuda yaşadığı ilgi çekici bir olayı şöyle anlattığını ifade eder.
“Bizim Ankara’da öğrencilere burs vermeye çalıştığımız bir vakfımız vardı. Hacettepe Tıp Fakültesinde okuyan Afganistanlı bir öğrenci burs ihtiyacı olduğunu söyleyerek bize müracaatta bulundu. İlk yıl ona burs verdik. Ertesi yıl imkânlarımız olmadığı için dilekçesine olumlu cevap veremedik. Okuldan arkadaşları burs bulamayan bu ihtiyaç sahibi öğrenciye Sovyetler Birliği büyükelçiliğine başvurması halinde problemine çözüm bulabileceğini anlatmışlar. O da bu tavsiyeye uyarak söyledikleri yere müracaat etmiş. Büyükelçiliktekiler de yardımcı olacaklarını ifade etmişler. Fakat Ankara’da Hacettepe Tıp Fakültesi’nde okuma yerine Moskova’da uluslararası ilişkiler okumasını tavsiye etmişler. O öğrenci de bütün masraflarının üstlenmeleri şartıyla olumlu karşılamış ve öğrencilik hayatını Moskova’da uluslararası ilişkiler bölümünü okuyarak devam ettirmiş. Okul bittikten sonra ülkesine geri dönen ve yıllarca dış destekle devam eden Afganistan’daki iç mücadele sonunda devlet başkanlığını elde etmiş olan bu meşhur öğrencinin adı ne biliyor musun: Babrak Karmal. Devletin başına geçtikten sonra yaptığı ilk icraat, Sovyetler Birliği’ni ülkesini davet etmek olmuş. Ve Afganistan’ın 1978’lerdeki işgal süreci başlamış.”
“Bir burs nedir ki” diyenler için ve önemini kavrayamayanlar için çok önemli bir hikayedir Babrak Karmal’ın hikayesi. Görüldüğü gibi bir burs bir şahıs, bir şahıs ise koca bir devlet demektir.
Anadolu’nun temiz nasiyelerinden, gönül pınarlarından kopup gelen ve hiçbir art niyet taşımadan dünyanın dört bir tarafına adalet, hak hukuk götürmeye azimli insanlar yetiştirmek için burs veren insanların bu gayretleri, himmetleri kesilmeden yürümesi lazım. Tarihimizde hep böyle olmuş tâ Efendimiz (sas) dönemindeki ilim tahsili yapan suffa ehline yardım eden himmeti geniş sahabe efendilerimizden bugüne kadar, hep sivil bir toplum desteği olarak devam edegelen bu yardım ve burs hareketi gençlerimizin geleceği adına çok önemli bir yer tutmuştur.
Osmanlı’da vakıflar her yere ve her sosyal alana hizmet götürmüş ve devletin günümüzdeki gibi iç ve dış problemler sebebiyle malî sıkıntılara girdiği dönemlerde, vakıflar sayesinde eğitim, sağlık ve dini hizmetler eksiksiz yerine getirilmiştir. O dönem özel kurulan vakıflar sayesinde sosyal devlet anlayışına uygun olarak birçok hizmet yerine getirilmiştir.
Bugün ülkemiz çok sıkıntı bir dönemden geçiyor, bir taraftan eli kanlı terör örgütleri hergün birçok vatan evladını -ki ne emeklerle yetiştirilip vatan korumasına gönderdiğimiz gençlerimiz- kör kurşunlara hedef veriyor. Diğer taraftan ise kalbimize birer sızı olarak düşen ve hergün bir köşeden gelen öğrencilere burs veren hamiyetperver insanların istintaka tabi tutulmasını izliyor ve yüreklerimiz parçalanıyor.
Aslında elden giden neslimize geleceğin sorumluluğu üzerinde olan herkes bütün imkânlarıyla destek vermeleri gerekir.. Babrak Karmal ‘ın hikayesini okurken eminim birçoğumuzun aklından benzer şahıslar geçmiştir. Yoksa gidişat hiç hayra alamet değil…
]]>Din, kültür, sanat, edebiyat ve felsefe; tarih boyunca insanı merkeze alan fikirler üzerinde yoğunlaşmışlardır. Bu fikirler insanın daha mutlu ve huzurlu hayat sürmesini amaç edinmiştir. Bu bağlamda insanoğlunun görevi doğru, güzel ve iyi olanı bulup ortaya çıkarmak, yeryüzünde dengeli bir hayat inşa etmek, sosyal ilişkileri kuvvetlendirmek ve dünyayı daha yaşanılır hale getirmektir.
Vakıf Medeniyeti, işaret ettiğimiz bütün bu noktaları gözeterek, sosyal bağları güçlendiren, hayır ve hasenatı esas alan bir gaye içinde olmuştur. Zira Vakıf Medeniyeti, iki temel değer üzerinde yükselmiştir. Birincisi yapılan hayırlarla Allah’a yaklaşmak, diğeri ise bu hayır işleriyle insanlığa, daha genel anlamıyla bütün canlılara faydalı olmak ve sevgilerini kazanmaktır. Yeryüzündeki bütün canlıları gözeten bu medeniyet; sevgi ve merhamet üzerinde yükselmiş, yerdeki karıncadan, gökteki kuşa kadar bütün canlıları koruyup kollamıştır. Yine bu fikir ve gaye ile şehirleri güzelleştiren çevre ve mimari faaliyetlere önem verilmiş, yeryüzündeki bütün canlıların yaşayabileceği dingin ve dengeli bir dünya inşa edilmeye çalışılmıştır. Bu anlamda Vakıf Medeniyeti, hayatın bütün cephesini kuşatan bütüncül bir medeniyettir. Sevgi, merhamet, incelik ve estetikle yola çıkan bu medeniyetin kurduğu vakıflar; öylesine teferruatlı işlere girmiştir ki, hayret etmemek, hayran olmamak elde değildir…
Özellikle vakfiyelerin kuruluş mantalitesine baktığımızda, yukarıda bahsettiğimiz hayır, iyilik, güzellik, estetik ve sevgi gibi dünyadaki varoluş gayemizi belirleyen birkaç büyülü sözcüğün etrafında şekillendiğini görürüz. Bu amaçla kurulan vakıflar; din, dil, ırk hatta yeryüzündeki hiçbir canlı ayrımı gözetmeksizin hizmet yapma gayesi içinde olmuştur. Yüzyıllar içinde bu medeniyet; inşa ettiği iyilik, güzellik, sevgi ve merhamet sözcüklerinden hareketle büyük bir insanlık birikimi ortaya çıkarmıştır. Bu büyük birikimin ne olduğunu anlamak için yalnızca vakfiyelere bakmak bile yeterli olacaktır.
Bu öyle bir birikimdir ki, insanlığa nasıl hizmet edebilirim fikrinden doğmuş, hayvan ve nebatatı dahi içine almıştır. Boş bırakılan, ihmal edilen ve unutulan ne varsa, onu hatırlamış ve hatırlatmıştır. Yalnızca yetimlere sahip çıkmakla kalınmamış, onlara anne ve babalık etmek için vakıflar kurulmuştur. Azat olan kölenin azatlık sonrası hali düşünülmüş, onları koruyup kollayan ortamlar hazırlanmıştır. İnsanlığa hizmet için köprüler yapmakla kalınmamış, o köprüler doğal afetlerde hasar gördüğünde tamiri için bir miktar nakit ayrılmıştır. Aynı şekilde doğal afetlerde kirlenen ırmak ve nehirleri temizleme bir görev addedilmiş, bunun için vakıflar kurulmuştur. Tabiatı güzelleştirmek ve insanlığa hizmet için fidan dikmek gibi hayırlı ve anlamlı faaliyetlere girişilmiştir. Bu tür ulvi davranışlardan oluşan vakıfları, ancak bu medeniyetin inşa ettiği zihniyetler gerçekleştirebilir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, ”Tarihte İlginç Vakıflar” adlı eserden alınmıştır.
]]>