Bir gün aziz Hocamız (Fethullah Gülen Hocaefendi), çocukların ibadete alıştırılması mevzuunu anlatırken şöyle demişti: “Çocuk namazda titreyen bir baba, secdede ağlayan bir anne görmeli. ‘Babacığım niye titriyordun; anneciğim sen niçin ağlıyordun?’ deyince, ‘Oğlum, Allah karşısında titrenir; yavrum, Rahmeti Sonsuz’un nimetlerine şükür duygusuyla alın yere konurken gayr-ı ihtiyarî ağlanır. Çok defa sevgi, kimi zaman da korku gözleri yaşartır.’ cevabını almalı. Anne ve babasının halleri onun kalbine Allah’a karşı sevgi ağırlıklı bir saygı duygusunu aşılamalı!..”
Aslında, Hocamızın bu ifadeleri kendi çocukluk döneminin özetinden ibaretti.
Fakat, ne zaman gözlerini açsa Şâmil Ağa’yı yine Hak karşısında elpençe divan durmuş halde bulurdu.
Muhterem Hocamız, özene bezene ve uzun uzun ibadet eden büyüklerinin de tesiriyle daha dört-beş yaşındayken namaza başlamış ve bu vazifesini ondan sonra da hiç aksatmamıştı. Daha o dönemde, Erzurum’un soğuğuna ve dışarıdaki boyunu aşkın kara rağmen, sabah namazı için imamdan evvel camiye gittiği çok olurdu.
İbadetlerini mektepte dahi aksatmaz, okul saatlerine denk gelen öğle vaktini kazaya bırakmaya razı olmaz; teneffüsü heyecanla bekler ve hemen bir sıranın üzerine sıçrayıp namazını eda ederdi.
Bir gün, az dinlendikten sonra kalkma niyetiyle, yatsı namazını kılmadan yatmıştı. Merhume validesi, “Namazını kıl, sonra yat!” diye onu ikaz etmişti. “Ana, çok yorgunum; gece kalkıp kılarım!” cevabını verince, şefkatli anne yine, “Oğlum, ben de çok yorgunum, seni kaldıramam; ne olur şimdi vazifeni yap, öyle yat!” diyerek adeta yalvarmıştı. Göznurunun hiç oralı olmadığını gören ve onun ahiret hayatı için tir tir titreyen mualla kadın, “Eğer namaz kılmadan yatarsan, sabaha senin cenazeni göreyim!..” deyiverince, Hocaefendi, hemen doğrulmuş ve abdesthanenin yolunu tutmuştu. Aziz Hocamız, o gün henüz on iki yaşındaydı. Kendisine karşı her zaman çok merhametli davranan sevgili validesinin namaz konusundaki ciddiyeti onun ubudiyet hassasiyetine kırılmaz bir halka daha katmıştı.
Aradan iki üç ay geçmemişti ki, bir gece annesi, oldukça geç bir vakitte eve dönen Fethullah’ına, “Oğlum neredeydin, bak seni çok merak ettim?” deyince, şu cevabı almıştı: “Anacığım mescitteydim; yetmiş rekât kaza namazı kıldım.”
Ali Balkan’ın “Namaz Aşıkları” adlı kitaptan