Sual: Allah’ın (c.c.) varlığı ve birliğini nasıl bilecek ve bunu başkalarına nasıl anlatacağız?
Cevap:
-Allah’ın (c.c.) bir olduğunu insanlara anlatabilmek için evvela bu mevzuu anlatan şahsın tam manasıyla inanması gerekir. İnanmak ise sadece lafla “Sen’den başka mabud yoktur” demekle olmaz. Hareket ve davranışların da Allah’ın (c.c.) birliğini terennüm etmesi gerekmektedir.
-İnsanoğlu bu asırda hiçbir devirde olmadığı kadar sebeplere ehemmiyet vermektedir. Bu sebeple asrımızın insanı düşünmekten, kalbine müracaat etmekten çok uzaktır. Dolayısıyla ulvi meselelerin, kalbine müracaat etmeyen bu insanlara anlatılması da elbette çok zordur.
-Sebeplerden sıyrılıp sebeplerin hakiki sahibi olan Cenab-ı Allah’a yönlemeye “Tevhid” denir. Bizler Allah’ın (c.c.) birliğine iki türlü inanırız: 1) Kendi nefsimize Allah’ın (c.c.) birliğini kabul ettirerek. 2) Davranışlarımızla Allah’ın (c.c.) birliğini göstererek. Ki bu da iki şekilde olur: a) Söz, fikir ve malumatlarımızla… b) Tutum ve davranışlarımızla…
-ALLAH’IN (C.C.) BİRLİĞİNE İNANMA MESELESİ İKİ ŞEKİLDE ELE ALINABİLİR. 1. 1) KENDİ NEFSİMİZE ALLAH’IN (C.C.) BİRLİĞİNİ KABUL ETTİRMEK. Müstesnalar hariç insanoğlu nefsinin esiridir. Nefsin tek bir arzusuna ram olan insan nefsine söz dinletememiş, onun esiri ve zebunu olmuş demektir. Bu sebeple en birinci mesele, Allah’ın (c.c.) birliğini nefsimize kabul ettirebilmemizdir.
-Allah Resulü (s.a.s.) bir gün ashabına: “Herkesin bir şeytanı vardır, Benim de var. Ancak Ben şeytanımı zincirlere vurdum.” Dedikten sonra sözlerine şöyle devam eder: “Dün gece şeytanı esir alıp bağladım. Bir Peygamber olan kardeşim Süleyman’ın (a.s.) duasını hatırlayınca serbest bıraktım. Yoksa size gösterecektim.”
-Allah’ın (c.c.) birliğini düşünmeyen bir insan yer, içer ama bunların kimin tarafından, niçin ve nasıl gönderildiğini hiç düşünmez.
-İnsan bir doktora gidip vücudunun ihtiyacı olacak yiyeceklerin neler olduğunu sorsa doktor kendisine birçok yiyecek ismi sayacaktır. Biraz dikkatle bu yiyecekleri inceleyen, yeryüzünde bunların çokça olduğunu ve hepsinin faydalı olmakla beraber zararlarının bulunmadığını görecektir.
-İnsanoğlu henüz annesinin karnında iken beslenmeden haberi yoktur. Anne çok farlı yiyecekleri yese de besinler, çocuğun ihtiyaç duyduğu bir tarzda kendisine ulaşmaktadır. Dikkatle meseleyi inceleyen bir insan, karanlık bir yerde bulunan ve henüz gözleri dahi görmeyen o yavrunun nasıl beslenebildiğini ibretle düşünmelidir…
Normal zamanlarda süt gelmeyen bir annenin göğüslerinin yavru dünyaya geldikten sonra sütle dolu olması çok enteresandır. Bebeğin en çok ihtiyaç duyduğu bir gıda olan sütün bolca ve hemen yakınında bulunması insanoğlunu sevk etmelidir…
Bir baba bütün hadiselerle mücadele eder ama ufacık ve zayıf yavrusunun karşısında dize gelir…
Vahşi bir aslan insana ürperti verir. İnsan bu aslanın kendisini parçalayacağından korkar. Ama aynı aslan yavrularına karşı oldukça şefkatlidir.
Hz. Ömer (r.a.), hilafeti döneminde bazı geceler halkın durumunu öğrenebilmek için şehrin sokaklarında yardımcısıyla dolaşmaktadır. Dinlenmek için bir evin duvarına yaslanır ve yaşlı bir anne ile kızının konuşmasına şahit olur. Anne ısrarla kızından süte su katmasını istemektedir. Kız, Hz. Ömer’in (r.a.) bu işi yasakladığını söyledikten sonra annesi, Hz. Ömer’in (r.a.) kendilerini nasıl göreceğini sorar. Bunun üzerine kız bütün âleme ibret olacak: “Halife Ömer bizi görmese de Ömer’in (r.a.) Rabbi bizi görüyor” sözünü söyleyecektir.
Hz. Ömer (r.a.) süte su katmayan bu kızı oğlu Asım ile evlendirir. Bu evlilikten bir kız, onun evliliğinden de Ömer ibn Abdülaziz dünyaya gelir. Ömer İbn Abdülaziz’in halifeliği adaletin timsali olur. Vefatı esnasında kayınbiraderi odaya girer ve gömleğinin temiz olmadığını görür. Bu hadise üzerine kız kardeşine kızar. Kız kardeşi şu ibretamiz sözleri söyleyecektir: ” Ağabey! Halifenin bir tane gömleği var. İkincisi yok ki değiştireyim.”