Ey Kardeşlerim!
Sizler biliyorsunuz ki; bizim mesleğimizde benlik, enâniyet, şan ve şeref perdesi altında makam sahibi olmaktan, öldürücü zehir gibi ondan kaçıyoruz. Onu ihsas eden hâletten şiddetle içtinap ediyoruz.
Elbette, burada, altı-yedi sene gözünüzle ve yirmi seneden beri tahkikatınızla anlamışsınız ki ben şahsıma karşı hürmet ve makam vermek istemiyorum. Sizleri o noktada şiddetle tekdir etmişim. “Bana haddimden fazla mevki vermeyiniz.” diye sizden darılıyorum…
(Kastamonu Lâhikası, s.116-117)
Bu mektup, Kastamonu Lâhikası ve Tarihçe-i Hayat’ın, Kastamonu Hayatı bölümünde bulunmaktadır. Hâlis, muhlis, keskin nazarlı, kalbleri hüşyar talebeleri Üstadları ile ilgili hissiyâtlarını kaleme alıp dile getirince, bazı övücü ifadelerini üzerine almak istemeyen Üstad Hazretleri tarafından bu şekilde ikaz olunuyorlar. O basiretli bakışlar elbette yanılmış değiller ama, mesleğinin esası ihlâs olup “benlik, enâniyet, şan ve şeref perdesi altında makam sahibi olmaktan öldürücü zehir gibi” kaçmak ve kaçındırmak mecburiyetinde olan Üstad Hazretleri’nin hassasiyeti de son derece mânidar.
İnsî ve cinnî şeytanların vuracakları noktalar ve silâhlarının işlediği yumuşak karınlar işte buraları. En çok gözümüzü açmamız gereken zayıf noktalarımızın buralar olduğunu bilip hem kendimizi hem de kardeşlerimizi uyarmamız ve korumamız gerekir. Çoğu kere de şeytan buralara sağdan yanaştığı için hilesinin gizliliğini seçmek, fark etmek zor olur.
Şeytan, gerekçeleri de dine daha iyi hizmet etmek daha lâyık olmak ve daha tesirli olmak gibi yaldızlı ambalajlar içine sarıp takdim eder.
Abdullah Aymaz “Hizmet Rehberi Üzerine” adlı kitaptan
tweet