Said, tam toprak gibi mahviyet ve terk-i enâniyet ve tevazu-u mutlakta
bulunmak şarttır; tâ ki Risaletü’n-Nur’u bulandırmasın, tesirini
kırmasın.
(Kastamonu Lâhikası, s.13)
Her asra ve her asırdaki her seviye ve tabaka insana küllî mânâları ile
hitap eden Kur’ân-ı Kerîm, işarî mânâlarının külliyetinde cüz’î mânâ ile
teyemmüm( فَتَيَمَّمُوا صَعٖيدًا) âyeti günümüze ve hizmetimize de bakar. Yalnız
oradaki “Said”e (sin harfiyle) işaret eden “صَعٖيدًا/saîden” (sad harfiyle)
kelimesi toprak mânâsınadır. Kur’ân-ı Kerîm’de altına “sin” işaret konularak
böyle yazılmış olan bir kelime de “ بَصْطَةً/bestaten” (sad harfiyle) A’râf
Sûresi’nin 69. âyetinde bulunmaktadır.
İşte “toprak” mânâsına “صَعٖيدًا/saîden” kelimesi, işarî mânâya uygun olarak
kendisine işaret edilen zâta “Said, sen tam toprak gibi mahviyet içinde
bulun; enâniyeti terk et; tevazu-u mutlakta bulun… Çünkü Risale-i Nur,
Kur’ân’dan süzülüp sağılmış dupduru bir âb-ı hayat, bir Kur’ânî kevserdir.
Onun bulandırılmaması ve tesirinin kırılmaması için bu özelliklerin
yaşanıp korunması gerekmektedir.” diye işarî bir mesaj veriliyor. Elhak,
Üstad Hazretleri bu güzelliği her zaman fıtratının bir gereği gibi izhar
etmiştir.
Abdullah Aymaz “Hizmet Rehberi Üzerine” adlı kitaptan
tweet