Hizmet etme kadar, yaptığımız hizmetin isabetli olması, Allah ve Rasulü’nün (sallahu aleyhi vesselam) rızası doğrultusunda olması çok önemlidir. Hizmet etmenin yüzlerce yolu vardır; kimi uzun, kimi kısa, ama çağının çocuğu (ibn’üz-zaman) olan zatın ortaya koyduğu yol ve yöntemin peşinden gitmek nasip ve seçilmişlik işidir. Bunun bir kıymet olduğunu bilip ona göre hareket etmelidir.
Bu öyle gayretlerin neticesinde elde edilecek şeylerden değildir. Neden mi; bir misal: Bir delikanlı, yeni okulunu bitirmiş, içi kıpır kıpır hedefi istikametinde yurtdışında hizmete koşmalıyım deyip yola çıkar. Adını bilse de yerini haritada gösteremeyeceği o yere giderken, kendisini karşılayacak bir aşina yüzün olmadığını da bilerek çıkar yola. Kendisini havaalanında başka bir misafiri karşılamaya gelen fakat misafir gelmediğinden geri dönmekte olan kişi ile tanışıp o ülkede okul açma niyetinden bahsedince karşısında buna müzahir birini bulur. Şimdi soralım ve Hocaefendi’nin deyimi ile söyleyelim; öyle bir gemide yol alıyoruz ki, geminin ne yelkeni var, ne de havada rüzgâr var. Ama gemi hedefine doğru tam istikamet gitmektedir. Biz buna bu iş ancak Allah’ın işidir demekten başka ne diyebiliriz.
Yüzlerce örneğinin gösterileceği ve Uzakdoğu’dan, Yakındoğu’ya, oradan Amerika ve Afrika’ya yedi kıtada farklı coğrafya ve kültürlere uzanan bu fikir ve aksiyon insanları neticesi itibariyle bu dava “Allah’ın davası” demekten başka bir itirafları olamayacaktır. Bizlerin bu hizmette istihdam olunma şerefi ise baş-göz üstüne.
Şöyle dönüp bakmalı kırk yıldır izinden gidilen bu hizmete Allah’ın nasip ettiği, Sahabeden sonra kimseye bu ölçüde nasip olmadı. Dünyanın bugün itibariyle 160 ülkesine sevgi ve barış köprüsü kurmak, bir ayağını manevi noktaya güçlü bir şekilde sabitleyen bu hareketin fikir yapıcısının ve ona inanan yoldaşlarının nasibi.. Ama “ bu yol uzundur, geçidi çoktur, derin sular var ” misali imtihanı olan bir yol. “Allah, karşılık olarak cenneti verip müminlerden canlarını ve mallarını satın almıştır…” (Tevbe.111) ayetiyle hedefin çok yüce olduğunu ifade ettiği bir yol.
O devrin siyasileri İmam-ı Azam’a, İmam-ı Rabbani’ye zulmettiler hapsettiler sürgünde ölmesini sağladılar. Niyaz-i Mısri’ye zulmeden o devrin padişahları sürgüne gönderip etrafını dağıtmak istediler. Mevlânâ Halid-i Bağdadî’ de yine kendi devrinde ciddi istintaka tabi tutulup bazı dinî ve idarî çevrelerin iftira ve baskıları ile öldürülme teşebbüslerine maruz kalmıştır. Bediüzzaman Hazretleri ömrü boyunca sıkıntılardan, esaretlerden, memleket hapishanelerinden bir an dur kalmamıştır.
Bütün bu misaller bu yolun sıkıntılarla dolu olduğunu, ama cennete giden bir yol olduğunu göstermektedir. Rıza-i İlahi yolunda Yunusvari;
Ya gonca gül, yahut diken, Ya hayattır, yahut kefen. Nârın da hoş, nurun da hoş, Kahrın da hoş, lütfun da hoş.
Diyebilmek eastır. Ama lütufların sağnak sağnak yağdığı dönemde bunu demek yanında kahır döneminde de diyebilmek ve kendimize çekidüzen vermektir babayiğitlik.