“Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında memleket mahkemelerinde, memleket hapishanelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harplerde bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. ” ifadeleri Bediüzzaman Hazretleri’ne aittir.
Evet tek parti döneminde, özellikle milletinin imanının selamette görmeyip birinci hizmet iman hizmeti dediği ve bütün himmetini buna hasrettiği dönemde memleket memleket sürgüne gönderilip, bir cani muamelesi gören Hz. Bediüzzaman ve Nur talebeleri, siyasi olarak havanın yumuşadığı, halkın teveccühünün o günkü partiye yöneldiği zaman diliminde de farklı muamele görmemişti.
O dönem ki istihbarat servisi Nur talebelerini birer birer takip edip fişlemiş ve mahkemelere sevkederek tutuklamalar yapmışlardı. Nurun avukatı Bekir Berk’in takip ettiği 700’den fazla dava beraatle sonuçlanmasına rağmen yine aynı hükümlere istinaden dava açılmaya devam etmişti.
Bediüzzaman Hazretleri, Ezan-ı Muhammedinin Arapça aslına çevrilmesinden dolayı Demokrat Parti’yi tebrik ederken kendisine yapılan eziyetleri hiç kâle almadan desteğini sürdürmüş, “Ben çok hasta olduğum ve siyasetle alâkasız bulunduğum halde, Adnan Menderes gibi bir İslâm kahramanı ile bir sohbet etmek isterdim.” dileğini belirtip particilik damarı ile yapılan şenaatlere de ciddi uyarı da bulunmuştu.
“Birisinin cinayetiyle başkaları, akraba ve dostları mesul olamaz.” Halbuki, şimdiki siyaset-i hâzırada particilik taraftarlığıyla, bir câninin yüzünden pek çok mâsumların zararına rıza gösteriliyor. Bir câninin cinayeti yüzünden taraftarları veyahut akrabaları dahi şenî gıybetler ve tezyifler edilip, birtek cinayet yüz cinayete çevrildiğinden, gayet dehşetli bir kin ve adaveti damarlara dokundurup kin ve garaza ve mukabele-i bilmisile mecbur ediliyor. Bu ise, hayat-ı içtimaiyeyi tamamen zîr ü zeber eden bir zehirdir. Ve hariçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlamaktır. İran ve Mısır’daki hissedilen hâdise ve buhranlar bu esastan ileri geldiği anlaşılıyor. Fakat onlar burası gibi değil; bize nisbeten pek hafif, yüzde bir nisbetindedir. Allah etmesin, bu hal bizde olsa pek dehşetli olur.”
1969 yılında Münevver Ayaşlı çok ses getiren bir yazı kaleme alarak Menderes dönemi Üstad Hazretlerine yapılan zulmü ve neticesini geleceğe uyarı mahiyetinde ifade etmişti.
Bediüzzaman Hazretleri’nin bütün bu uyarılarına rağmen Demokrat Parti hükümeti bu manevi destekçisi zâta çektirmediğini bırakmamıştı. Münevver Ayaşlı Hanımefendi’nin “Buna mukabil Menderes ne yaptı? Açıkça bir dostluk göstermekten korktuğu gibi, âdeta Bediüzzaman’ın mânevî müzaharetinden kompleks duydu ve âdeta hicap duydu.” tespiti ile aslında Menderes’in kendi sonunu hazırladığını ifade ediyordu.
Yine Ayaşlı Hanımefendi; “Hayır. Zira gönül gözü açık olan velilerin, küçük ve bücür ihtilâlciler gibi indî, hissî ve dar görüşleri yoktur onların.” yaklaşımı ile Üstad Hazretlerinin yapılanlara karşı yaklaşımını özetliyordu.
4 Ekim 1969 tarihli Sabah Gazetesindeki yazısında Münevver Ayaşlı; ” Büyük veliler, hakikati ve geleceği apaçık görürler, Menderes ve onunla beraber yıkılacak olan nizamdan sonra, memleketin ne hâle geleceğini görüyorlar, biliyorlardı ve bunun için vatan düşüncesi ve vatan sevgisi ile dört elle Menderes’e sarılıyor ve onu mânen yalnız bırakmıyordu.” der. Münevver Ayaşlı, devamında ise Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin bu dünyadan göçtüğü gün Adnan Menderes üzerindeki müzaharetinin kalktığını söylüyordu. Bunu, kalp gözü açık olmayan göremez, duyamaz, bilemezler… Ama, ne çare ki hakikat budur…” demekteydi.
“Fakat, mânevî ve gizli kuvvet ve münasebetlerin, sûrî ve batınî iktidarların beraber yürüdüğünü görmek, her ne kadar kuvvetli olursa olsun sûrî bir sultanın, mânevî bir sultanın himmetine muhtaç olduğuna inanmamak veya inkâr etmek olmaz.” derken Münevver Ayaşlı ciddi bir hakikate parmak basıyordu.
Evet, veli zâtların uyarılarına rağmen, iktidar sahipleri manevi himayeye ihtiyaç hissetmiyor veya kaçıp kurtulmak istiyorlarsa hem kendini tüketiyor hem de ülkeyi anarşiye teslim ediyorlar demektir.
Kanaat önderleri, manevi zâtlar, basiret ehli ülkenin manevi destekçileri ve muktedirleridir. Menderes dönemi bu yönüyle ezberlenecek şekilde incelenmeli ve ders alınmalıdır.
Ruhun şâd olsun Münevver Ayaşlı Hanımefendi..