İslam adına işlenen terör eylemlerinin Müslümanları yabancılaştırdığı ve İslam aleyhine yanlış algıları derinleştirdiği uyarısında bulunan Gülen, terörün dini olmadığını dile getirdi. Le Monde da tanıtım yazısında Gülen’in okurlarına “bilime önem veren, demokrasiyi destekleyen ve dinler arası diyaloğu savunan” sıfatlarıyla takdim etti. Gülen’in 13 Kasım’da Paris’i kana bulayan terör saldırıları münasebetiyle kaleme aldığı “Müslümanlar, inanç anlayışımızı eleştirel bir tahlile tabi tutalım” başlıklı makalesinde öne çıkan kısımlar şöyle:
Fethullah Gülen’in dün akşam yayımlanan Le Monde’da çıkan makalesi için dünyaca ünlü gazete neredeyse bir tam sayfa ayırdı. Makalede IŞİD’in Fransa, Lübnan ve Irak’ta arka arkaya gelen kanlı eylemlerinin kurbanlarının etnik ve dini kimliklerine bakılmaksızın önce insan olduklarına vurgu yapılıyor.
Sapık ideolojileri reddedelim
IŞİD ve benzeri terörist grupların sergilediği vahşet karşısında teessürümü kelimelerle ifade etmekte zorlanıyorum. Bu grupların terör eylemlerini icra ederken kendi sapık ideolojilerini din kisvesine bürümeleri bir buçuk milyar Müslüman’la birlikte beni de dağidar ediyor. Müslümanlar olarak vazifemiz, bir yandan insanlığın bu terörizm belasından kurtarılması için herkesle omuz omuza çalışmak, öte yandan dinimizin dırahşan çehresine atılan bu zifti temizlemeye çalışmaktır. Paris’te vuku bulan bu son trajedi bize bir kere daha hatırlattı ki, dinle ilgiliymiş gibi gösterilen bu hunhar saldırıları gerek din âlimlerimiz gerekse sade Müslümanlar kayıtsız şartsız reddetmeli ve lanetlemelidir. Ancak geldiğimiz bu noktada artık reddetmek ve lanetlemek yeterli değildir. Müslüman toplumlarda teröristlerin gençleri devşirme çalışmalarına karşı içinde devlet kurumları, dini liderler ve sivil toplum kuruluşlarının olduğu bir ittifakla akıllı bir şekilde mücadele edilmelidir.
Her kurban önce bir insan
Bizim etnik, milli veya dini kimliğimizden önce insanlığımız gelir ve böyle barbarca eylemlerle esas zarar gören insanlığın şahs-ı manevisidir. Paris’te hayatını kaybeden Fransız vatandaşları, bir gün önce Beyrut’ta hayatını kaybeden Şii Müslüman Lübnan vatandaşları, Irak’ta aynı teröristlerin elinde hayatını kaybeden Sünni Müslüman vatandaşlar her şeyden önce birer insandır. Acı çeken her insanın acısını, dini ve etnik kimliği ne olursa olsun empatiyle karşılamadıkça ve aynı iradeyle o acıyı dindirmeye çalışmadıkça medeniyetin ilerlemesi mümkün değildir.”
Özeleştiri şart
Müslümanlar olarak kendi problemlerimizle yüzleşmekten bizi alıkoyan komplo teorilerine sığınmaktan da vazgeçip bir muhasebe yapmalıyız: Acaba içimizde yer etmiş gizli istibdat meyilleri, fiziksel şiddet, gençlerin ihmal edilmesi ve dengeli eğitim eksikliği gibi nedenlerle cemiyetlerimiz totaliter zihin yapılı grupların kendilerine eleman devşirmesine müsait hale mi geldi? Temel insan hakları ve hürriyetleri, hukukun üstünlüğü ve herkesi kucaklayıcı bir zihniyeti bir türlü oturtamadığımız için boşlukta olan kimselerin ümitsizliğe düşmesi ve farklı arayışlara girmesine zemin mi hazırladık?
Fikir hürriyeti canlandırılmalı
Cemiyetimiz içinde boşlukta olan gençleri erken tespit edip tehlikeli macera arayışlarına girmelerine mani olacak, ailelere danışmanlık ve diğer hizmetlerle destek olacak altyapıları kurmalıyız. Gençlerimize demokratik yollarla fikirlerini ifade etme yollarını öğretmeliyiz. Okul müfredatlarında erken yaşlarda demokratik değerlerin işlenmesi gelecek nesillerin sağlıklı bir zihin yapısına sahip olması adına önemlidir. Müslümanlara bir dönemde bir Rönesans yaşatan fikir hürriyetini dinin ruhuna sadık kalarak tekrar canlandırmak hem mümkün hem de elzemdir. Şiddete tevessül eden radikallik ve terörizmle ancak böyle bir iklimde hakkıyla mücadele edebilir.
Medeniyetler değil, insanlıkla barbarlık çatışıyor
Müslüman karşıtı, din karşıtı söylemler, devletlerin Müslüman vatandaşlarına tamamen emniyet mülahazalı muamelesi faydadan ziyade zarar getirebilir. Yaşanan son olayların ardından maalesef bazı kesimlerde tekrar medeniyetler çatışması tezinin dillendirildiğini üzüntüyle müşahede ediyorum. Şurası kesin ki, bugün böyle bir dil sadece terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürmek demektir. Karşı karşıya bulunduğumuz manzara bir medeniyetler çatışması değil, bütün insanlık medeniyetiyle barbarlığın çatışmasıdır.
Par Fethullah Gülen
Les mots me manquent pour dire combien je suis triste et révolté face au carnage perpétré par les groupes terroristes du soi-disant Etat islamique. Je partage la frustration du milliard et demi de musulmans à travers le monde qui voient ces groupes semer la terreur et, dans le même temps, draper de religion leurs idéologies perverties. Nous, musulmans, avons une responsabilité particulière ; il nous incombe non seulement de joindre nos mains à celles des autres humains pour sauver notre monde du fléau du terrorisme et de la violence extrémiste, mais encore de restaurer l’image ternie de notre foi.
Il est facile de revendiquer une identité dans l’abstrait, en usant de mots et de symboles. Mais c’est en comparant nos actions avec les valeurs fondamentales de cette identité autoproclamée que l’on peut réellement juger de la sincérité d’une telle revendication. Autrement dit, le véritable test pour la croyance, ce ne sont ni les slogans, ni le fait de s’habiller de telle manière. Le véritable test pour nos croyances, c’est de vivre en conformité avec les principes fondamentaux communs à toutes les grandes religions du monde, tels que la préservation du caractère sacré de la vie humaine et le respect de la dignité de tous les êtres humains.
Nous devons condamner de manière catégorique l’idéologie prônée par les terroristes et promouvoir, au contraire, avec clarté et confiance, un état d’esprit pluraliste. Au reste, avant notre identité ethnique, nationale ou religieuse, il y a d’abord notre humanité commune, et c’est elle qui souffre…
En savoir plus sur