Bir Şey Yaratmak İstediğinde Sadece “Ol” Der
“Ol” mânâsına gelen “kün” kelimesi, “kevn” masdarının emir sîgasından türetilen bir terim olup Kelâm, Tasavvuf ve Edebiyat’ta Allah’ın yoktan mutlak mânâda yaratmasını ifâde etmek için kullanılır[1]. Buna “Tekvîn” de denir. Tekvîn, el veya âletle bir şey yapmayı ifade etmez. Tekvîn, irade ile, kudretin taalluku ve kâinâtın emre boyun eğdirilmesi ile gerçekleşen bir yaratmadır[2].
Diğer taraftan mekân kelimesi de kün ile aynı kökten gelmektedir. Âyetlerde kün kelimesi emr kelimesiyle çok yakın bir kavramsal bağ içinde geçmektedir. Emr hazırlandıktan sonra ona “kün: ol” denince, bir mekân kazanmış oluyor ve onunla bir “şey” varlık hâline geliyor veya bir hâdise meydana geliyor. “Varlık” ile “oluş”u ve “mekân”ı böyle birbirine bağlayan bir kavram yapısını, başka bir kitapta görmek mümkün değildir[3].
“Kün” emrini ihtiva eden âyetler Allah’ın yaratma hususundaki azamet ve kudretini gösteren en bâriz delillerdir. Çünkü beşer için imkânsız olan yaratma, Allah için çok basittir. O, çok büyük ve muazzam varlıkları bile bir emirle yaratıverir. Meselâ şu âyet bütün kâinâtın yaratılmasının sadece Allah’ın “ol” emrine bağlı bulunduğunu haber vermektedir:
“O, gökleri ve yeri yoktan var edendir. Bir şeyi yaratmak isteyince sadece «ol!» der, o da oluverir[4]”
Âyetten anlaşıldığı üzere Allah bir işi yapmayı isteyince, sadece ona “ol!” der, o da hemen oluverir. Başka hiçbir şeye ihtiyaç duymaz. İşte kendi mülkü olan bütün bu gökleri, yeri ve bunlardaki her şeyi, bir düzen üzere hep böyle sadece bir irade ile yaratmıştır[5].
Bu, âyetin hakikî mânâsıdır. Müfessirlerin ekseriyeti ise, âyetteki ifadenin mecâz ve temsîl olduğunu söyleyerek şöyle bir mânâ verirler: “Allah bir işe hükmettiğinde ve onun olmasını murad ettiğinde o, tıpkı kendisine emredildiğinde beklemeden, çekinmeden ve direnmeden hemen istenileni yapan itaatkâr bir memur gibi, hiç imtinâ etmeden ve vakit kaybetmeden oluşur ve “vücut” safhasına çıkar[6]
Râzî, “Cenâb-ı Hakk’ın “ol” demesinden kasıt, kudret-i ilâhiyenin eşyânın yaratılması mes’elesinde sür’atle nüfûz etmesidir” der ve bunun en kuvvetli te’vil olduğunu bildirir. Çünkü Allah Teâlâ eşyayı düşünmeksizin, yardım almaksızın ve herhangi bir tecrübeye istinâd etmeksizin yaratmaktadır[7].
Tabatabaî, bu âyetten, diğer bütün mevcûdâtın tedrîcî olmasına rağmen Allah’ın fiillerinin tedrîcî olmadığını anlar[8]olmadan bir anda yarattığı anlamına gelmez. Allah yaratmak istediği şeyleri bir takım
sebep ve maddelere bağlı olarak yaratmaya kâdir olduğu gibi, hiçbir sebep ve asla ihtiyaç duymaksızın def’aten yaratmaya da kâdirdir[9].
Saîd Nursî’ye göre de bu âyetler, Allah’ın kudretindeki kemâli ilân eder. Kudretine nisbetle haşir ve kıyametin gâyet kolay ve külfetsiz olduğunu açıklar. Emr-i tekvînîsinin kudret ve irâdeyi ihtiva ettiğini, bütün eşyânın Allah’ın emirlerine îtirazsız bir şekilde boyun eğdiğini ve varlıkları aracısız yarattığı için îcâdındaki kolaylığı ifade maksadıyla sırf bir emirle işler yaptığını bildirir[10].
Bahsedilen bu mânâlar, Âl-i İmrân sûresinde Hz. İsa’nın yaratılışı anlatılırken, biraz daha muşahhaslaştırılarak şöyle ifade edilmektedir:
“Meryem: Rabbim! dedi, bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur? Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona sadece «ol!» der; o da oluverir [11]”
Hz. Meryem’in “nasıl çocuğum olur?” sözündeki istifhâm hem inkârî hem de taaccüp içindir. Bu sebeple kendisine iki cevap verilmiştir: Birincisi “İşte böyledir, Allah dilediğini yaratır” kısmıdır. Bu cevapla onun çocuğu olacağına inanmakta zorlanma hâli izâle edilmiş, böyle bir şeyin Allah için çok kolay olduğu anlatılmıştır. İkincisi ise: “Allah bir işe hükmedince ona sadece «ol!» der; o da oluverir” cümlesidir ki bu cevapla da Hz. Meryem’in taaccübü ortadan kaldırılmıştır[12]. Yani bunda şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü Allah insanlara benzemez, O’nun gücü, sıfatları ve fiilleri insanların anlayamayacakları kadar yüce ve azametlidir. Bu sebeple O’nun yaptıklarını, insanlarınki ile kıyas etmemek îcâb eder. Allah’ın yaratması bazı sebeplerle sınırlandırılamaz, O, hiçbir sebep ve asıl olmadan, belli bir süreye de ihtiyaç duymadan istediği anda ve istediği şekilde yaratabilir. Çünkü o sınırsız ilim ve kudret sahibidir.
Allah Teâlâ azametini bildirmek için, bir şeyi yaratmak istediğinde ona sadece “ol” demesinin kâfî geleceği hakikatini, pek çok defa tekrar etmiştir[13].
Şu âyetler de mânâ itibarıyla aynı konuya temas ederek, Kadîr-i Mutlak olan Allah’ın eşyâyı gâyet kolay bir şekilde ve süratle, hiçbir şeye ihtiyaç duymadan sırf bir emirle yarattığını anlatmaktadır[14]:
“Kıyametin oluş işi, başka değil, ancak göz açıp kapama yahut daha da kısa bir anda olup biter. Şüphe yok ki Allah her şeye kadir![15]” ,“Bütün hadise, bir sayhadan ibâret! İşte hepsi duruşma için toplanmışlar…[16]”
Cenâb-ı Hak, üstün kudretiyle kıyamet gibi dehşetli bir hâdiseyi bir anda gerçekleştirecek ve bütün insanları bir anda tekrar diriltip huzurunda toplayacaktır. Aynı şekilde ellibin sene bir gün gibi çok kısa bir zaman dilimine sığdırılmıştır. Bütün bunlar da, “kün” emri gibi bir anda oluveren hâdiselerdir ve Allah için hiçbir zorluğun sözkonusu olmadığını gösterir.
Allah Teâlâ’nın varlıkları bir anda yaratmasının azamet ifade eden diğer bir yönü daha vardır. O da şudur: Mevcûdât bu derece kolay, süratli ve geaniş yaratılmasına rağmen, aynı zamanda son derece intizamlı, gâyet sağlam ve sanatlı bir şekilde var edilmiştir[17]. Hız ile sağlamlık ve sanatın bir araya getirilmesi ise insanlar için muhaldir.
Bundan hareketle Kur’an’daki, söz konusu ettiğimiz ifâdelerin bir insan tarafından söylendiğinde son derece anlamsız olacağı ve hiçbir akl-ı selîm sâhibinin buna inanmayacağı âşikârdır. Bu ifâdeler ancak, istediği şeyi bir “ol” emri ile yaratan azamet sâhibi yüce yaratıcıya yakışmaktadır.