-Hak rızası için insanlığa hizmet yolunda yapılan işlere gerçek derinliğini kazandıracak olan husus, Allah ile münasebettir. Hizmetlerimiz, bizi Allah ile irtibatımız konusunda bir derinliğe ulaştırmıyor, O’nunla münasebetlerimizi geliştirmemize vesile teşkil etmiyorsa, bir şey yaptığımız zan, vehim ve aldanmışlığıyla nefsimiz hesabına koşup duruyoruz demektir.
-Derinleşme azmi içinde olmayanlar hiç farkına varmayacakları şekilde sığlaşır ve zamanla tamamen dışlanırlar. Dolayısıyla, insan, sürekli derinleşme peşinde bulunmalıdır. Çünkü, bütün kötü ahlâkın kaynağı gelişme gayretinde olmamak, olduğu yerde saymak ve mevcutla yetinmektir. Sürekli değişim, tebeddül ve tagayyür; farklı şekil, farklı renk, farklı şive ve farklı desenlerle her zaman bambaşka güzellikler sergileme, insanın hedefi olmalıdır.
O, her yeni gün, “Rabbim, bugün Seni dünden daha derin duyuyorum. Keşke dün de bana bunu duyursaydın.” diyebilmeli ve duymadaki derinliğini her zaman bir perde daha yükseltmeli; ertesi gün daha derin, sonraki gün biraz daha derin olmaya çalışmalıdır. Peygamber Efendimiz’in (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) günde yetmiş ya da yüz defa istiğfar etmesindeki sır da, terakkideki seyrinin bu şekilde olmasındadır. O, devamlı yükseldiğinden dolayı, her an arkada bıraktığı dûn mertebelere bakmış ve her basamakta bir önceki için “estağfirullah” demiştir.
-Selef-i sâlihîn efendilerimiz “geceleri ruhban, gündüzleri fürsan” gibiydiler. Onlar, gece boyunca tam birer rabbanî idi; herkesin derin uykuya daldığı demlerde onlar kendilerini ibadet ü taate verirler, mukaddes ızdırapla ağlar dururlar, aşk u iştiyakla Cenâb-ı Hakk’a yalvarıp yakarırlardı. Gündüz ise, cihad meydanındaki bir yiğit süvari misillü heyecanla kıpır kıpırdılar; yerlerinde sessiz sakin kalamazlar, irşad adına yapılması gerekenleri yerine getirmek için sürekli şevkle koşarlardı.
-Şûbe b. Haccac (ibn-i Verd) hadiste zirve insanlardan birisiydi; hadis diye rivayet edilen bir sözü ağzına alıp hafif bir dolaştırdığında çok rahatlıkla bu “Peygamber kokmuyor!” diyecek kadar o işin mütehassısı bir insandı. Bununla beraber, mekruh vakitler dışında hep namazla meşgul olur; bu enginliğini gizlemek için de hassas davranırdı. O ve emsali büyük zatlar, bu ilim derinliği ve ilim ufkuyla beraber aynı zamanda ibadet delisi ve Allah meftunu kimselerdi.
-Nikbinlik, hâdiselere iyi tarafından bakma, bazen güzel görünmeyen şeyleri dahi güzel görecek kadar iyimser olma demektir. Bedbinlik ise, her şeyi olumsuz yanıyla ele alıp değerlendirme, hâdiseleri bütünüyle karamsar görme ve böylece ümitsizliğe düşme ruh hâlidir. Hakiki mü’min mutlak mânâda ne nikbin, ne de bedbindir; o, hakikatbindir. Evet, o, görülmesi gerekeni görür ve Allah’ın izn u inayetiyle mevcut durum karşısında yapılması gereken her ne ise, iradesinin hakkını verip onu yapmaya çalışır.
Ne sadece koşup duran insan.. ne de halvete çekilip yalnızca “ibadet” diyen insan.. koşup durduğu aynı anda halveti de yaşayan, halveti hareketlerinin içine yerleştiren insan… işte peygamberler yolunda olan kahraman!..
M.Fethullah Gülen
Çay Faslından Hakikat Damlaları
tweet