Biraz sizin gibiyim, serde dilcilik vardır.
Yerinde “baş” diye yazdım, yerinde “ser” yazdım
İnad edip dediniz siz “sü”, ben dedim “asker!”
Siz “er” dedikçe dövündüm dedim “nefer”,yazdım
Dedikçe siz “general” arttı hasretim “paşa”ya!
Kebab olup ateşinden yanan ciğer, yazdım!
Kurum demek duruyorken denir mi cemiyet?
Kurul denilmeli, zira Arapçadır heyet!
Bununla kaldı da zannetme, Garbı etti Batı!
Onun da çehrei memsuha(l) döndü bak suratı!
Neler değişmedi, dünya değişti, oldu Acun!
Yedirdiler ona erbabı bir özel macun!
Nebat’a bitki demişler.. Şu bildiğin ot’dur.
Odur ya, ismi değişmiş.. Nasıl olur deme dur!
Kurumca İlmi nebatat’a dendi Bitkibilik!
Arapça, Farsça yasak.. İsteyen desin Botanik!
Asıl Lügat eğitim’miş. Demek ki terbiye yok!
Bilir miyim neye yok, siz de sormayın neye yok.
Sizin şu olmalıdır sade bilmeniz gereken:
Eğitmen oldu mürebbi, muallim öğretmen.
Birinci söz apaçık bir lâkırdı; “İyi etmem!”
Demektir, aniamıyan yok, ikinci “Öğretmen!”
Yerindedir, bu da besbelli. Şimdi sor ki neden,
Niçin denilmeli “Öğrenci” varken “Öğrenmen?”
Bitik, Kitab’a ve Mektub’a dendi, hoş denmiş!
Kitab olurdu yazılsaydı, öyle iş bu deyiş!
Bitik kitap, ama gel sor Betik ne? -Yazma kitap!
Bu ince farkı eder dilde bellemek icap..
Nedir Kitabı Mukaddes? diyorsun.. Al,Kut—Bit!
Ne güldün? Özcü’ye git sor, Dilenire Saime git!
Cevat diyor ki bu, Kutsal Bitik muhaffefidır.
Ne çapta yetkili Uzman, düşün Giritliyi bir!
Gelip oturdu hemen Şâir’in yerinde Ozan!
Üvey lisanla yazan gitti, geldi özle yazan!
Koşuk, Yakım ve Tuyuk, Düzgü öz lisanda Şiir!
Diyor da bazılar Aydık, diyen de varmış Cir!
Şu Cir en uygunudur, çünkü Cırlamak’dandır!
Şiir yazan da nedir? Cırlayan bir insandır!
Diyen de kim “Edebiyat”a karşılık yok? Var:
“Yazın” denildi, kabul ettiler, verildi karar.
Yazın, evet, Yazı’dandır. Neden o dik bakış’n?
Yabancı söz mü, niçin denmesin yazın.. ya kışın?
Yazar Edib’e denilsin, kabul ederse Kurum.
Edep ne? Çok aradım, belki var ya bilmiyorum!
Çevirme Tercüme olmuş. Olur desen Çevirim!
Evirme olmalı Te’lif. Olur desen Evirim!
Rozet demez, çevirip derler Özcüler Gülcük!
Açılmamış minicik, yavru goncadan da küçük!
ASIR
Şu dünkü ilmimizin gör ne bâtıl olduğunu:
Bilim diyor bize Asr’ın da Yüzyıl olduğunu!
Nasıl denir Yüzasır şimdi? İşte: Yüz yüzyıl!
Ya Bin asır? O da Bin yüzyıl, anladım mı nasıl?
Denilse bilmiyeceksin. Aritmetik öğren!
Hemen bulup hocasız öğreten betik, öğren!
HAFTA
Aritmetikle bulunmuş neler, efendi, düşün:
Bulundu “Hafta”ya en doğru bir isim:”Yedigün!”
Hakikaten yedidir, say, ne altıdır ne sekiz!
Düşünmeden bunu bir gez tutar da hafta deriz!
AYLAR
Akıl mı bizdeki? Bir şey denilsin aylara da,
Eşitlik olmalı, haksızlık olmasın arada.
Kurumda bir üye bir gün açıklayıp dedi ki:
Birinci ay diye başlar, tamam olur on iki!
GÜNLER
Ve böylelikle biter yıl.. Değil mi pek sade?
Bu tarzı etmeli tatbik bence günlere de!
Birinci gün diye başlar, tamam olur yedi gün!
Olur denilmese hatta Yarın denilmese Dün!
ŞEHİRLER – KÖYLER
Uyar bu tarza şehirler de, yâni Kent’ler de,
Not al, düşünme, bulunsun, efendi, defterde:
Edirne, Kayseri, Antalya, Ayvalık, Adana.
Çokum demekte keramet ne sanki, söyle bana?
Birinci kent diye başlar, sonuncu kent’de biter!
Birinci köy diye başlar, tamam olur köyler!
Açık ve Türkçe konuş, olmasın sözün kapalı,
Özet Hülâsa, Kısak Muhtasar.. Uzatmamalı!
Halil Nihad Boztepe’nin “Ağaç Kasidesi”’nden alınmıştır.