Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) merkezli bir hayatı vardı ve zamanının sadece belli başlı bir dilimini değil, bütününü bu işe vakfetmişti. İçinde bulunduğu şartlar da zaten bunu destekliyordu; dini talim adına Allah’ın vazifeli kıldığı Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) ile aynı hücreyi paylaşıyordu. Gece ve gündüz demeden bu tatlı su kaynağına müracaat edip taşıncaya kadar kovasını dolduruyor, diğer insanların çekinip de soramadıkları her türlü meseleyi O’na arz edip birinci elden cevabını alabiliyordu.
Hayatının önemli bir bölümünü içinde geçirdiği hücresinin, Mescid-i Nebevî’nin hemen bitişiğinde bulunma avantajını da kullanıyor ve böylelikle Allah Resûlü’nün îrad ettiği hutbelerini de takip edebiliyordu. Hatta bu türlü durumlarda aklına takılan bir meseleyi, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) hâne-i saâdetlerine geldiğinde kendisine sorarak müşkilini hallediyor ve meseleyi kavrayıncaya kadar da işin peşini bırakmıyordu.
Sorgulayıcı bir fıtratı vardı; görüp duyduğu her şeye olduğu gibi inanmaz ve duyup gördüklerinin gerçek yönünü öğrenmeden de rahat edemezdi. Muğlak gelen her meseleyi mutlaka sorar, zihnine takılıp da çözemediği bir meseleyi açıklığa kavuşturmadan duramazdı.
Onun bu yönünü tarif eden İbn-i Ebî Müleyke, veciz bir şekilde şu hükmü vermektedir:
– Bilmediği bir şeyle karşılaşınca onun ne olduğunu öğrenmeden duramazdı.
Aslında bu, o güne kadar görülmemiş bir açılımdı; zira o toplumda kadının adı bile yokken, İslâm’ın gelişiyle birlikte bir anda insanlar içine çıkmış ve ilk defa kendi kâmetlerine paralel muamele görmeye başlamışlardı. Onlar için Resûl-ü Ekrem Efendimiz de kapıları aralık bırakıyor, bilmedikleri meseleleri gelip öğrenebilmeleri için zemini onlar adına hazır hâle getiriyordu.
İşte bu değişimin temelindeki en önemli isim, kuşkusuz Âişe Validemiz’di. Resûlullah nezdinde kadınların temsilcisi gibi duruyor ve yürüdüğü yoldan onların da gelmesi için herkese örnek oluyordu. Bir müddet geçtikten sonra bu gayretlerinin neticesini görecek ve Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), bilhassa Ensâr kadınları için şu cümleleri kullanacaktı:
– Ensâr kadınları ne güzel insanlardır! Onların edep ve hayâları, dinleri konusunda daha fazla ve derin ma’lûmât sahibi olmalarının önüne geçmez!
Demek ki Annemiz, bu yolda tek başına yürümeyi hedeflememiş, etrafındaki diğer kadınları da beraberine alarak ilim deryasında müşterek bir yol almak istemişti. Bunun için de zeminin hazır hâle getirilmesi, insanların ön kabullerini kırarak engellerin kaldırılması gerekiyordu. Tâbiîn’in büyük imamlarından Mücâhid’in de dediği gibi ilmi, kibirli ve utangaç insanlar elde edemezdi.
İşte bu husûsiyetler onu, ashâb-ı kirâm arasında ilim yönüyle temeyyüz etmiş en önemli kişi hâline getirmişti. Bilhassa Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) irtihalinden sonraki yıllarda Annemiz’i, hemen her konuda etrafını bilgilendiren bir ilim merkezi olarak görmekteyiz; fıkıh, hadîs, tefsîr, dil, şiir, tıp, neseb ve tarih gibi konularda etrafını bilgilendirir, söz konusu alanlarda kendisine ulaşan yanlış veya eksik bilgileri de, ya tashih veya tasdik eder, doğrusunu ortaya koyardı.
Onun içindir ki Müstedrek sahibi Hâkim gibi büyük âlimler haklı olarak, dine ait ilimlerin dörtte birinin Âişe Validemiz yoluyla bize intikal ettiğini söyleyeceklerdir.
İnsanlar herhangi bir konuda tereddüde düşüp sonuca gidemediklerinde, onun yanına gelir ve müşkillerini onun rehberliğiyle hallederlerdi. Artık o, ulaşılan her bilginin doğruluğu veya müşkil kalan bir konunun aydınlığa kavuşturulması gibi hususlarda kapısı çalınıp fikrine müracaat edilen bir kaynaktı ve Âişe Validemiz’in ebedî âleme gideceği güne kadar da hep böyle devam etti!
Bu fâikiyeti ifade eden Ebû Mûsa el-Eş’arî Hazretleri, şu hükmü tescil etmektedir:
– Resûlullah’ın ashâbı olarak bize hangi konu müşkil gelse, onu alır Âişe’ye arz ederdik ve görürdük ki o konuyla ilgili onun yanında, bu müşkili de çözecek bir bilgi mutlaka var! Bu durum o kadar bedihidir ki Atâ İbn Ebî Rabâh gibi kimseler:
– Âişe, insanların en fakîhi, en bilgini ve görüş ve düşünceleri itibarıyla de en güzel olanı idi,diyecek; Hişâm İbn Urve gibi büyükler de:
– Ben, gerek tıp gerek fıkıh ve gerekse şiir gibi konularda Âişe’den daha bilgesini görmedim, ikrarında bulunacaklardır.
Dr. Reşit Haylamaz’ın “Mü’minlerin en mümtaz annesi Hazreti Âişe” adlı kitaptan
tweet