Üçüncü Mertebe
İzahı, Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfı’nın başındadır.
Allah, ilim ve kudretiyle her şeyden büyüktür!
Zira O, öyle bir Kadir, Mukaddir, Alîm, Hakîm, Musavvir, Kerim, Latif, Müzeyyin, Mün’im, Vedûd, Mütearrif, Rahman, Rahîm, Mütehannin, Sonsuz Celâl ve Kemâl Sahibi bir Cemîl ve Ezelî bir Nakkâş’tır ki, bu kâinatın sayfaları ve tabakalarıyla, küll-cüz olarak, külliyet-cüziyet ve varlık-bekâ itibarıyla hakikati:
° O’nun kaza ve kader kaleminin ilim ve hikmetle tanzim ve takdir ettiği çizgileri,
° ilim ve hikmet pergelinin sanat ve tasvir ile nakışları,
° sanat ve tasvirinin, mucizeler saçan bembeyaz elinin lütuf ve keremle aydınlatıp süslemeleri,
° sonsuz rahmet ve nimetle kendini tanıtmasının ve sevdirmesinin, lütuf ve kereminin, güzelliğinin çiçekleri,
° merhamet ve şefkatinin, nimet ve rahmetinin kaynağından son derece güzel ve mükemmel bir şekilde taşan meyveleri,
° varlıkların, günlerin ve senelerin hızla akmasına rağmen nimet vermenin devam etmesinin, mevsimlerin, asırların ve devirlerin peş peşe geçmesine rağmen Cemâl’in tecellilerinin sürmesinin, mazharların değişkenliğinin ve aynaların fâniliğinin şehadetiyle daimî bir kemâl ve sonsuz bir güzelliğin parıltıları olduğunu gösterir.
Evet, aynaların fâniliği ve varlıkların gelip geçiciliği ile beraber tecellilerin ve feyizlerin devam etmesi, her şeyden daha açık, daha belirgin bir şekilde, onlarda görünen güzelliğin ve göz alıcı mükemmelliğin kendilerine ait olmadığına; apaçık bir dille ve en belirgin delille o tecellilerin, bir Vâcibü’l-Vücûd’un, bir Bâkî-i Vedûd’un mutlak güzelliği ve sürekli yenilenen ihsanları olduğuna işaret eder.
Dördüncü Mertebe
Allah, yüceler yücesidir! Allah büyüktür!
Zira O öyle Ezelî bir Adi, Adil, Hakem, Hâkim, Hakîm’dir ki, şu kâinat ağacının gövdesini, meşiet ve hikmetinin asılları ile altı günde ortaya çıkarmış; onu kaza ve kaderinin düsturlarıyla detaylı hale getirmiş; âdet ve sünnetinin kanunlarıyla düzene koymuş; inayet ve rahmetinin prensipleriyle süslemiş; eserlerinin intizamı, yarattıklarının süslenmeleri, birbirine benzemeleri, birbiriyle uyum içinde bulunmaları, birbirinin ihtiyaçlarına cevap vermeleri, yardımına koşmaları, sarmaş dolaş olmaları ve her şeyde kaderin takdiri ile, kendileri için belirlenen kabiliyetleri ölçüsünde; bilerek, kusursuz ve sağlam yapılmalarının şehadetiyle, isim ve sıfatlarının cilveleriyle bütün bir varlığın çehresine nurlar serpmiştir.
Varlığın düzenlenmesinde
° her tarafı kuşatmış hikmet…
° süslenmelerindeki tam inayet…
° lütuflara ermelerindeki engin rahmet…
° terbiye edilmelerindeki hepsini kuşatan iaşe ve rızıklar…
° Yaratıcısının Zât’ına ait şe’nlerine ayna olan harikulâde sanatlı hayat…
° güzelliklerle bezenmesindeki iradeyle ortaya çıkan güzellikler…
° varlıkların geçip gitmesiyle beraber onlarda yansıyan güzelliğin tecellisinin devamı…
° Mâbudlarına karşı kalblerindeki sadık aşk…
° kutsal bir çekime (cezbeye) doğru kendilerini salıvermeleri…
° bütün mükemmel insanların, Yaratıcılarının bir olduğunda itti¬fak etmeleri…
° parçalarında faydaların gözetildiği tasarruflar…
° bitkilerdeki hikmetli düzenleme ve idare…
° hayvanlardaki cömertçe beslenme, görülüp gözetilme…
° temel unsurlarının değişmesine rağmen devam eden mükem¬mel düzen…
° her şeyi kuşatan intizamla beraber büyük büyük gayeler…
° son derece güzel ve mükemmel bir sanata sahip olmalarına rağ-men zamana ve maddeye ihtiyaç duyulmadan aniden meyda¬na gelmeleri…
° her şey olabilme ihtimaline rağmen hikmetlice kendileri olmaları, elleri en küçük isteklerine bile yetişemediği halde pek çok ve türlü türlü ihtiyaçlarının umulmadık şekilde ve beklenmedik bir tarzda, en uygun zamanda karşılanması…
° zayıflığın madenindeki mutlak kuvvet…
° acz kaynağındaki mutlak kudret…
° hayata elverişsizliklerine rağmen onlarda görünen hayat…
° hiçbir şey bilmemelerine rağmen kendilerinde şahit olunan kuşatıcı şuur…
° kendisi hiç değişmeyip her şeyi değiştiren bir Zât’ı gerektiren değişikliklerdeki mükemmel düzen…
° aynı merkez etrafındaki iç içe daireler gibi teşbihlerinin aynı olması…
° kabiliyetlerinin, yaradılıştan gelen ihtiyaçlarının ve çaresizliklerinin diliyle yaptıkları üç çeşit duanın kabulü…
° ibadetleriyle mazhar oldukları münâcâtlar, müşahedeler ve feyizler…
° her “iki kaderlerindeki intizam…
° Yüce Yaratıcıyı zikretmekle itminana ermeleri,
° Sâni’in onları yaratmaktaki maksadının gerçekleşmesi, kendi mükemmelliklerinin ortaya çıkması ve başlangıçları ile sonuçlarını birleştiren bağın ibadet olması…
Ve daha bunun gibi her türlü hal ve keyfiyetleri, bütün bunların Hakîm bir Müdebbir’in idaresiyle, Ehad, Samed, Kerîm bir Mürebbî’nin terbiyesiyle olduğuna şehadet eder. Hepsi de bir tek Seyyid’in hizmetçileridir ve bir tek Mutasarrıfın tasarrufu altındadır. Ve bütününün kaynağı da, varlıklarının her sayfasındaki mektuplarının her birinin üzerinde pek çok birlik mührü görünen Bir Zât’ın kudretidir.
Bütün eşya, LA İLAHE İLLA HU deyip kâinatın o büyük zikir halkasında beraberce zikrediyor.
Ufuk Yayınları, Lem’alar, 29. Lem’a, Bediüzzaman Said Nursi
tweet