Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi günümüzün Muallim Modelini “Hizmet İnsanı” başlığı altında özetlemiştir. Hizmet İnsanı aslında bir tebliğcidir ancak hayatı, yaşayışı ve örnek tavır ve davranışları ile günümüzün gerçek bir muallimidir.
Hizmet insanı, gönül verdiği dâvâ uğrunda kandan-irinden deryaları geçip gitmeye azimli ve
kararlı; varıp hedefine ulaştığında da her şeyi sahibine verecek kadar olgun ve Yüce Yaratıcı’ya
karşı edepli ve saygılı.. hizmet adına her ses ve soluğu zikir ve tespih, her ferdi mübeccel ve
aziz bilip, muvaffakiyetlerinden ötürü alkışlayacağı kimseleri de, putlaştırmayacak kadar
Rabb’in iradesine inanmış ve dengeli.. ortada kalmış herhangi bir iş için herkesten evvel
kendini mes’ûl ve vazifeli addedip, hakkı tutup kaldırmada, yardıma koşan herkese karşı
hürmetkâr ve insaflı.. müesseseleri yıkılıp plânları bozulduğu ve birliği dağılıp kuvvetleri
târumâr olduğunda fevkalâde inançlı ve ümitli; yeniden kanatlanıp zirvelerde pervaz ettiği
zaman da mütevâzi ve müsamahalı.. bu yolun sarp ve yokuş olduğunu baştan kabul edecek
kadar rasyonel ve basiretli; önünü kesen cehennemden çukurlar dahi olsa, geçilebileceğine
inanmış ve himmetli.. uğruna baş koyduğu dâvânın kara sevdalısı olarak, cânı-cânânı feda
edecek kadar vefalı ve geçtiği bu şeylerin hiçbirini bir daha hatırına getirmeyecek kadar da
gönül eri ve hasbî olmalıdır. (Sızıntı, Ağustos 1983, Cilt 5, Sayı 55)
Muallim – Terbiye
Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin söylemlerinde terbiye çok önemlidir ve bu günümüzün muallimlerince başarılacaktır. Geleceğin neslini temsil eden günümüzün gençlerinin eğitimi muallimlerimizin sergileyecekleri rol modellerle şahlanacaktır. Ülke saadetinin sağlam ve ümit verici olması, bugünkü nesillerin ciddiyetle ele alınmasına ve geleceğe göre kalp-kafa bütünlüğü içinde yetiştirilmesine bağlıdır.
Lev Vygotsky’nin Sosyal Yapısal Kuramına göre öğrenciler, gençler arasında etkileşim çok fazladır. Gençler yetişkinleri ve başkalarını rol model kabul ederek öğrenme sürecini gerçekleştirir. Bu açıdan bakıldığında da Hocaefendinin söyledikleri ve yaşayarak tebliğ etme, rol model olma geleceğin nesilleri olan gençlerimizin eğitimi açısından oldukça önem kazanmaktadır.
Yarınları kendilerine emanet edeceğimiz bu gençler eğer iradeleriyle var olma yolunda ciddi
bir terbiye almaz veya alamazlarsa diğer canlılar gibi hatta daha aşağı bir seviyede, şehvet
hiddet, hırs misillü alçaltıcı hislerin ve yetiştiği çevreden aldığı fena huyların baskısı altında
kalır giderler ve bir daha da mahkumiyetten kurtulamazlar.
İşte terbiye pek çok maksat ve gayeler için insan mahiyetine yerleştirilmiş bulunan bu türlü
hislerin, azgınlaştırıcı tesirini kırıp onları iyiye, güzele doğru yönlendirerek zararlı gibi görünen
bu duygulardan insani kemalata giden yolları keşfetmek ve fertte fazilet duygusunu, irade
metanetini, düşünce kabiliyetini, hürriyet (Hakk’a esaret) aşkını geliştirmek içindir (Marifetin
Vadettikleri).
Biz yetişkinler olarak gençlerimize şehvet, hırs ve hiddet gibi duygularımızı nasıl kontrol ettiğimizi, yaşarken karşılaştığımız olaylara karşılık olarak ortaya koyduğumuz davranışlarla ortaya koymalıyız ki gençlerimiz örnek alarak kendi yaşayışlarına tatbik edebilsinler. Buradan tam tersi bir ifadeyle günümüzde gençlerimiz iyi eğitilemiyorsa yetişkinler olarak bizlerin gerçek manada rol model olamıyoruz anlamı çıkartılabilecektir.
Eleştir(il)me-Rol Model olma
İnsanlar kendi davranışları ile kendilerini ve düşüncelerini ifade ederler. Bu nedenle davranışlarımız kendimizi anlatma adına ve karşıdakileri tanıma adına referanslardır. O halde davranışlarımızla kendimiz açısından başkalarını yanlış anlaşılmalara sevk edecek şekilde davranmamız, başkaları açısından ise onların davranışlarını olumlu yönde yorumlamamız gerekmektedir ve bu bizim insanlık olarak görevimizdir. Bu konuda Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi İslami açıdan şu şekilde ifade etmektedir:
İster fert isterse külliyen, başkalarının bizim hakkımızda suizanda bulunmalarının doğru
olmadığı muhakkak. Bunun dinî tabirle ifadesi “haram”. Ancak bizim de, onların hakkımızda
suizanda bulunmalarına sebebiyet verebilecek davranışlar veya bulanık tavırlar içinde
bulunmamız birer saik sayılabilir. Ben öteden beri hep bu endişeyi taşımışımdır. Yani acaba
bizler, kendimizi anlatma ve tanıtma adına bize düşeni yapabildik mi? Şayet yapamadı isek ve
hâlen yapamıyorsak başkalarına günah işletiyoruz demektir.
Sahip olduğumuz düşünce ve misyon itibarıyla bize olabildiğine yabancı olan insanların,
meselâ bazı gazete yazarlarının –isimleri önemli değil– bizi anlamaları zannediyorum zor
olacaktır. Evet, her şeye rağmen bizler, yine de söz ve davranışlarımızla kendimizi anlatmak
zorundayız. Ta ki başkalarını günaha sevk etmiş olmayalım. (Kendimizi Anlatma/Fasıldan
Fasıla 3)
Buradan anlıyoruz ki dinimiz insanı kendi davranışlarını kontrol etmeye sevk etmektedir. Kendi davranışını kontrol eden kişinin de yanlış, istemediği davranışları sergileme ihtimali azalır. İkili ilişkilerde çok olumlu katkılar sağlar düşüncelerimizi anlatma ve anlaşılma imkanı sağlar. Bu konuda Hazreti Üstadı ifadeleri içerisinde Peygamberimizin davranışlarına bakmak gerekir.
Hazreti Bediüzzaman’ın ifadesiyle, Allah Rasûlü (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) son derece vahşî, âdetlerine mutaassıp ve inatçı kavimlerin çirkin âdetlerini ve ahlâk-ı seyyielerini yirmi üç sene gibi çok kısa bir sürede kaldırıp atmış, onları ahlâk-ı hasene ile teçhiz edip bütün âleme muallim ve medenî milletlere üstad eylemişti.
“Hiç şüphesiz Rasûl-ü Ekrem Efendimiz’in ve ashâb-ı güzînin öncülük ettiği iç içe inkılaplar niteliğindeki bu hareketin en dikkat çekici ve karakteristik yanı onun şekilcilik ve merasimden uzak olması, kâmil iman sahibi ve sözünün eri kimselerle temsil edilmesiydi. Zira, çile ve ızdıraptan uzak olan, ciddiyetsizliğe ve lâubalîliğe yakın duran bir hareket, şekil ve merasime esir olmaktan kurtulamaz; iman zaafına maruz ve lâkayt fertlerin rehberliğinde uzun mesafeli yollar alınamaz. (Ciddiyetsizlik: İtibar Törpüsü)”
Günümüzde muallimlerin vazifelerinden biriside öğrencilerin kendilerini eleştirmelerini ve kritik etmelerini sağlayarak davranışlarını kontrol edebilmelerini sağlamaktır. Ancak etrafımıza baktığımızda genelde insanların karşısındakini eleştirdiğine şahit oluruz. Aslında bu “İnsanların en iyisi bana ayıplarımı gösterendir” ( İ. Sa’d) Hadisi ışığında karşıdakinin davranışlarını kritik etmesi açısından olumlu olsa da kendimiz açısından olumlu karşılanmamalı. Çünkü bizler bugün halk arasında yerleşmiş olan “kendine karşı savcı, başkasına karşı ise avukat ol” atasözümüz çok yaygın olarak kullanılmakta ama maalesef uygulanamamaktadır. Hocaefendi ise yaptığı kritik ve iç muhasebeleri ile bizlere çok güzel rol model olmakta ve herkesin davranışlarını sergilemeden önce nasıl kritik etmesi gerektiğini sergilemektedir:
Yıllar var ki sukutun çığlıkları hep sesimin önünde uğulduyor; zulmü lanetlemek, zalimin
yüzüne tükürmek, müfteriye ağzının payını vermek, mütecavizin sesini kesmek, komplocuya
“yeter artık” demek ta dilimin ucuna kadar geliyor ve tabiatımın cidarlarını zorluyor: ama,
kimseye bir şey diyemiyor/demiyor; Allah’ın görüp bildiğini düşünüyor, olup bitenleri kaderin
mutlak adaletine bağlıyor, bir iki yutkunuyor; sonrada yeniden bütün hiddet ve şiddetimi her
zaman muhabbetle çarpan kalbime emanet ediyor, karakter düşünce ve üslubumun hatırına
herkesin yalan-doğru sesini yükselttiği durumlarda ben bir “La Havle” çekip “Buna da
eyvallah” demekle yetiniyorum.
Gerçi böyle davranmak çok defa zalimi cesaretlendiriyor, müfteriyi daha da küstahlaştırıyor,
mütecavizleri saldırganlığa sevk ediyor; ama ben kendi kendime: “Ne de olsa bunlarda insan,
bir gün insan olduklarını düşünür ve bu tür münasebetsizliklerden vazgeçerler.” diyor- bu bir
hüsnüzan belki de kuruntu- herkesin insafa geleceği bir eşref saat beklemeye koyuluyorum.
(Sukutun Çığlıkları- Örnekleri Kendinden Bir Hareket)
Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ortaya koymuş olduğu bu davranışlar Hazreti ÜstadBediüzzamanın ikinci ihlas düstürunda ifade ettiği “Bu hizmet-i Kur’aniyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve onların üstünde fazilet furuşluk nev’inden gıbta damarını tahrik etmemektir” prensinin davranışa dönüşmüş halidir. Bu mealde Hocaefendi:
“Bana göre önce, insanın kendini keşfetmesi lazım. “Nefsini bilen Rabbini bilir” beyanından
hareketle, insan nerede hangi seviyede olduğunu bilmeliki bu çok önemlidir. Kimseyi
aldatmanın bir manası yok. Yorumlara tevillere girmek kimseye bir şey kazandırmaz. Her
insan davranışları ile kendi tabiatının rengini aksettirir. Öyleyse önce onun keşfedilmesi
gerekir. Bunu bilmeli sonra da bu tabiatı terbiye etme cihetine gitmeliyiz” demektedir.
Dinimiz ortaya koymuş olduğu, Peygamberimizin ((sallallâhu aleyhi ve sellem) tarafından mükemmel olarak hayata adapte ettiği, günümüzde de Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin fikir ve rol model olarak sergilediği davranışlar Dr. Seigman tarafından da günümüzde Pozitif Terapi adı altında bilimsel olarak ifade edilmektedir.
Pozitif terapide karşıdakini eleştirme, hataları görme yerine kendine yöneliş, olumlu bakış vardır. Hocaefendi bunu sürekli cami kürsülerinde ve yakın çevresi ile yaptığı sohbetle başarmaktadır.Sohbetlerinde ise örnek rol modelleri ve davranışları ön plana çıkartarak eğitim süreci gerçekleştirmektedir. Hocaefendi’nin cümlelerinde Sohbet:
Duygu ve düşüncelerini karşılıklı müzakere ederek bu duygu ve düşüncelerde derinleşmeyi hedef alan insanların kurdukları arkadaşlıktır. O Zat-ı Uluhiyet’i müzakere, İnsanlığın İftahar Tablosu’nu yad etme, tevhid, tehlil, tesbih, tahmidle derinleştiren bir sohbet arkadaşlığıdır (Prizma 1).
Zannediyorum bizler günümüzde incitmeden eleştirme ve incitilmeden eleştirilme modeli keşfederek “İnsanların en iyisi bana ayıplarımı gösterendir” hadisinin ifade buyurduğu insanların en iyisi olma mazhariyetine erişmeye çalışırken diğer taraftan da sağlıklı toplumun ve nesillerin yetişmesine katkıda bulunmalıyız.
Yrd.Doç.Dr. Hasan UĞUR
tweet