BİRİNCİ BÖLÜM
Uzun Süren Bir Çıraklık:
1916 ‘da Anadolu’nun bir kasabasında dünyaya geldi, tarih ise kesin olarak belli değil. Ailesi Dimetoka’dan göçmüş.Babası çeşitli nikbetler yüzünden hayata küsmüş, çatık kaşlı bir yargıç. Annesi silik şahsiyetli ve mızmız.
Cemil Meriç cocukluğundan itibaren ; okulda cocukların dövmesi ve hakaret etmelerinden dolayı düşman bir çevreden kaçmak ve kendine bir dünya inşa etmek için ister istemez kitaplara kaçıyor. Kendi tabiriyle ” zalim ve kıyıcı bir gerçekten kurtulmanın tek çaresi, reel dünyadan kitaplar dünyasına sığınmak.”
Liseyi Antakya Sultanisi daha sonraki adıyla “Lycee d’Antioce’de iyi bir eğitim alarak okumuş. Burada çeşitli edebiyat hocalarından ders almış kompozisyonda hep birinci olmuş. “Öğrendiğim en önemli şey aklına geleni yazmak, yazı yazmak değildir.” Lisede birinci olmuş fakat bitirme imtihanına 15 gün kala okulu bırakmıştır.Yazı hayatının başlangıcı “Karagöz” isimli mahalli dergideki şiirlerdir.
18 Temmuz 1935’te kendini şöyle tahlil ediyor. “Ya Reyhaniye kahvelerinde ömür çürüten, vaktiyle lisede okuyan ve çalışan bir istidadı olmadığı için vazgeçen bir genç olurum veya hayatımı hakikat uğruna feda ederek Nesl-i Ati destanlarına bir zafer ve fedakarlık numunesi olarak hakiki insan.”
Daha sonra hayat seyri İmandan şüpheye, şüpheden inkara, inkardan maddeciliğe. 1939’da mahkemede Marksist olduğunu haykırıyor, sadece namuslu olmak “korktuğu için sustu” dedirtmemek için.
“Gençliğim Allahsız bir çölde akıp giden başıboş bir ırmaktı,1940’larda yazılarımın ayırıcı vasfı ukalalık.” diyor.
1966’da İstanbul’a geliyor. Salah’ı, Oktay Akbal’ı, Behçet Necatigil’le tanışıyor, fakat kaynaşamıyor. Çünkü onlar İstanbul çocuğu idiler oysa taşradan gelmişti. Yine o gürültülü dünyadan kitapların asude inzivasına iltica ediyor. “Kitap bir limandır benim için, Kitaplarda yaşadım ve kitaptaki insanları sokaklardakinden daha çok sevdim. Kitap benim has bahçemdir. Hayat yolculuğumun sınır taşları.” diyor.
1942’de Elazığ’a Fransızca öğretmeni olarak tayini çıkıyor ve evleniyor. Hanımı Coğrafya öğretmeni fakat Elazığ’da görev verilmiyor. hanımı hastalanınca istifa ederek İstanbul’a dönüyor. Kendini Don Kişot’a benzetiyor; “Kitapların sihirli dünyasında yaşayan”
1955’te Otuzsekiz yaşında gözlerini kaybediyor. Tedavi için Paris’e gidiyor.Bir çok başarısız ameliyat geçiriyor. Gözlerini kaybetmesi onu intiharın eşiğine getiriyor.
Hint’e ilgi duymaya başlıyor. “Hint benim için Asya’nın keşfi oldu. Düşünce dünyasını fethe koşanların ilk uğrayacağı ülke Hint olmalı. O ülke, düşünce hürriyetinin vatanıdır. Hint’ten tesamuhu, düşüncenin gökkuşağını bütün renkleriyle sevmeyi, peşin hükümlerin mahpesinden kaçmayı, hakikatin çeşitli yönlerini eğilmeyi, hayatın her tecellisine saygı beslemeyi öğrendim.” diyor.
Kendine Göre Hayatının Yorumu:
“Hayatım bir trajedidir.Birinci perde evleninceye kadar geçen zaman: yıldızsız, Allahsız, cıvıltısız, katran gibi bir gece. Vıcık vıcık ıstırap. Birkaç şehri fethe yeten bir enerji yeldeğirmenlerine saldırmakla harcanır. İkinci perde izdivaçla başlar. Daha büyük, daha derin, daha uzun acılar. Fakat vahaları olan bir çöl bu ve göğü yıldızlarla dolu: çoçuklarım,kitaplarım….”
Avrupa’yı Değerlendirmesi:
Benim neslim için Avrupa insan zekasının zirveye ulaştığı ülke demektir. Türk aydını Tanzimattan beri batıyı heceliyordu ama zirveleri tanımıyorduk.
Düşünce Hayatına yön veren ustalar:
En çok sevdiğim Fransız yazarları; Hugo ve Chateaubriant, sonra Balsac; Düşünür ve filozof olarakta Voltaire. Düşünce hayatımı en çok etkileyen kitap Dr. Bucner’in “Madde ve Kuvvet’i” zira bu kitap metaryelist eseri. Düşünce hayatıma yön veren öteki ustalar; Rousseu ile İbn-i Haldun.
İKİNCİ BÖLÜM
Gerçek Entellektüel:
“”Konya yolculuğunda (66-67) kaderin karşıma çıkardığı genç üniversiteli “Sen bizden değilsin” dedi. Evet ben onlardan değilim ama onlar kimdi? Uçurumun kenarında uyanıyordum. Demek boşuna çile çekmiş, boşuna yoruldum. Bu hüküm hakikatin ta kendisiydi.”” Bundan sonra düşünce hayatı değişikliğe uğruyor.
O zamanda ülkenin durumunu şöyle değerlendiriyor; “Din problem, şer problemi… Bizim de gevelediğimiz mevhumlar ama kimsenin problemler üzerinde kafa yorduğu yok. Sağ; kovuğuna çekilmiş, münzevi, mazlum, müstarip. Sol; eline tutuşturulan reçeteyi manasını anlamadan kekeliyor. Tek ortak duygu: Düşmanlık. Diyalog yok. Sağ okumuyor, boşuna bağırıyorum. Sol diyalogtan kaçıyor küskün.
Gerçek entellektüel önce ülkesinin haklarını, düşman bir dünyaya haykırmakla görevlidir. Karanlıkları devirmek aydınlık çağın kapılarını açmak için en mükemmel silah Kalem. Kalem sahibine ilk düşen vazife telaş etmemek, öfkelenmemek, kışkırtıcı olmamak. Bir kılıcın kazandığı zaferi, başka bir kılıç yok edebilir. Kalemle yapılan fetihler tarihe mal olur. Tarihe, yani ebediyete.
BU ÜLKE
I.Siham-ı Kaza:
Bu bölüme ismine veren Siham-ı Kaza, Nefi’nin hicivlerini topladığı kitaptır. Cemil Meriç’in bu bölümde çeşitli konular ve kişiler üzerine denemeleri yer alıyor.
1.Babil:
Bu bölüme ismine veren Babil karışıklık manasınadır. Yirmidört deneme yeralmaktadır.
* Fikir hayatımız mefhumların kah gülünç, kah korkunç maskelerle raksa çıktığı bir karnaval balosu.
* Argo, kanundan kaçanların dili. Uydurma dil tarihten kaçanların. Argo, korkunun ördüğü duvar. Uydurma dil şuursuzluğun. Biri günahları gizleyen peçe, öteki irfanı boğan kement. Argo yaralı bir vicdanın sesi; Uydurma dil hafızasını kaybeden bir nesli.
* Kamus, bir milletin hafızası, yani kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle, şuuruyla. Kamusa uzanan el namusa uzanmıştır. Her mukaddesi yıkan Fransız ihtilali, tek mukaddese saygı göstermiştir.: Kamusa
*İzm’ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri. İtibarları menşe’lerinden geliyor. Hepsi de Avrupalı.
*Slogan: Karanlık kinlerin birbirine saldırttığı çılgın sürülerin savaş çığlığıdır. Düşünce ile çığlık bağdaşmaz. Şuurun sesi çığlık değildir. Yabani bağırır. Medeni konuşur.
*İrfanı hisarla kuşatmış Doğu, mabede bezirgân sokmamış. Meşaleyi çetin imtihanlardan sonra tutuşturmuş eline. Emaneti ehline tevdi etmiş. Mürid: ceset. Can: mürşidin nefesi. Garabetlerin en mukaddesi, şakirtle üstad arasındaki bağ. Asırlar geçti birer birer söndü meşaleler. İrfan asaletini kaybetti. Hafızaya çakıl taşı gibi saplanan bilgi kırıntılarına yeni bir ad bulduk: Kültür.
*Dergi bir şehrin iç sokakları gibi mahrem ve samimidirler. Devrin çehresini makyajsız olarak onlarda bulunursunuz.
*Kitap istikbale yollanana mektup, mumyalanan tefekkür. Kitap ve gazete; biri zamanın dışındadır, öteki “an”ın kendisidir. Kitap, beraber yaşar, beraber büyür sizinle. Gazete okuyunca biter.
* Cemil Meriç’e göre kitap için yazılmış en güzel eser Ruskin’in “Susam ve Zambaklar”.
* Okuma içimizdeki meçhul âlemin kapılarını açan bir anahtar. Okuma zihni hayatı uyandırmalı, yerini almamalı onun. Başkalarının hazırladığı bir bal değil hakikat, onu kitap sayfalarından toplayamayız, kafamızın ve gönlümüzün iç hamleleri ile fethedebiliriz ancak (Proust).
* Divan edebiyatında roman yok. Niçin olsun?
Batının ilk romanlarından biri “Topal Şeytan” kahraman, evlerin damına açar, bizi yatak odalarına sokar. Roman başlangıcından itibaren bir ifşadır. Osmanlı’nın ne yaraları vardır, ne yaralarını teşhir etme hastalığı. Hikayeleri ya bir cengaveri ebedîleştirir, ya hisse alınacak bir kıssadır.
2.Müstağripler:
Maarif-i Garbiye’yi Şark’a ithale çalışanlara verilen isimdir. Bu bölümde Cemil Meriç Osmanlı İmparatorluğu’nun Tanzimat sonrası devrini değerlendirdikten sonra o dönem müstağriplerini tanıtıyor. On bir denemeden oluşmaktadır.
* Fransız İhtilali yalnız batı feodalitesini değil, ihtiyar Şark’ında ölüm çanı. Osmanlı bir başka medeniyetin varlığını o zaman fark eder. Bu tanımadığı dünyanın kesif ve müselsel taarruzları karşısında kuvvetinden şüphe etmeye başlar. Hayret yerini hayranlığa, hayranlık teslimiyete.
* Bu zamanda Osmanlı ülkesinde hakim sınıf Fransız ve İngiliz Burjuvazisi. Aydın batan bir gemidedir. Ufukta rüyaların en muhteşemi: Avrupa. Servetin, şöhretin, şehvetin daveti. Avrupalı dostları lütüfkardırlar. Karşılık olarak biraz “İhanet” istiyorlardı sadece.
* Tanzimat sonrası Türk aydınına en çok yakışan sıfat Müstağrip. Edebiyatımız bir gölge edebiyatı: Düşüncemiz bir gölge düşünce. Üç edebi nevi itibardadır. Taklit, intihal, tercüme. Ama zirvelerin hiç birini tanımıyorduk. Avrupa’yı Avrupa yapan düşünce fatihleriyle temasımız yasaktı. Haşet Kitabevi’nden ibaretti.
* Türk düşünce tarihi, ülkesiyle göbek bağını koparan bir intelijansiyanın dıramı. Bu bahtsız kafilenin, bayrağını taşıyacağı içtimai bir sınıf yok. Vatanında gariptir. Alkışlayıcısı: Ekalliyetler ve Avrupa.
* Abdullah Cevdet, Salih Zeki, Celal Sılay, Ahmet Ağaoğlu, Celal Nuri ve Ali Kemal hakkında düşünceleri yer alıyor.
II.Biz Ve Onlar:
Bu bölümde Avrupa Kültürüyle bizim kültürümüzü karşılaştırmaktadır. Yirmi üç bölümden oluşmaktadır. Bazıları şunlardır: Demokrasi Ve İslamiyet, İzmler, Doğu Despotizmi, Şiddet, Bir Avuç Duman.
III.Münzevi Yıldızlar:
Bu bölümde Cemil Meriç dahilerden bahseder.
Dante,İbn-i Haldun ile Vico, Camoens, Scott, Balzac, Lamennais, Tagor, Said-i Nursi, Kemal Tahir, Kerim Sadi hakkında çok kısa düşünceler yer almaktadır.
- Fildişi Kuleden:
Bu bülümde Cemil Meriç’in kelime üzerine dört kitap üzerine altı adet çok kısa düşünceleri yer alıyor.
V.Baki Kalan:
Bu bölümde Cemil Meriç’in çeşitli konulara ait yirmisekiz adet birer parağraf düşünceleri yer almaktadır.