Bir gün masallarımıza şöyle mi başlayacağız; “Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir dede ile bir nine varmış.” Neden demeyin, çağımızın aile yapıları artık pederşahı olmaktan çoktan çıktı. Evlerde aile reisinin babası ve annesi olan çok az aile var. Artık evler de ona göre dizayn ediliyor. Hele büyük şehirlerde..
O, yılların edeb timsali, tecrübe yumakları ve torunları için ufuk insanlar artık yok evlerimizde. Baştan evlilik binası kurulurken hiç hesapta yoklar baba ve anne. Zaten aile de hesabını iş hayatına göre yapıyorsa artık beraber olma düşüncesi hepten rafa kalktı demektir.
Anne baba evlat yetiştirirken temsil abidesi konumunda evlerimizin bereketi baba ve annelerimiz yok, onlarda yalnız. İşinden yorgun argın dönen aileler, akşam olunca çocuklarını ancak ya televizyonda lüzumsuz çizgi filimlerle ya da akıllı telefon veya tabletlerle oyalama yoluna gidiyorlar. Bu da ancak çocukları sağlıksız, şişman, eğitimsiz ve de kontrolsüz bir hale getiriyor. Yeni nesil dizinin dibinde büyüyeceği çınarlarını kaybetti. Sonuç ise huysuz ve yalnız büyüyen evlatlar..
Artık öyle bir algı yerleşmeye de başladı ki, kızım, oğlum rahatsız olmasın düşüncesinde baba (dede) ve anne (nine); çalışıyoruz onlara bakamayız fikrinde gelin veya damat. Maalesef herşey dünyaya göre şekilleniyor, dünya malından kazancından ödün vermemek adına gecesini gündüzüne katan
karı-koca, iş cennetleri kazanmaya ayağına gelen fırsatı elinin tersiyle itiyor. Her gün yalnız yaşayan baba ve anneler, dede ve nineler, sayıları güngeçtikçe artan huzurevlerine konan yaşlılar.. Ne büyük bir dram. Adına huzurevi denmekle huzurun gelmediği yerler ve kırık kalpler.
Şöyle çocuklarımızın dünyası için titrediğimiz kadar onların ahiretleri için de titreyebilsek ve hem onlara hem de karı-kocaya ailede hüsn-ü misal olacak yaşlı, tecrübe sahibi insanlarla beraber olsak hayatımızın şekli değişmez mi? Aile büyüklerinden tevarüs eden ölçü ve adabın kavranması ve yaşayışımızla bu güzel geleneğin devamının sağlanması bugün aile içinde dede ve ninenin varlığına ihtiyaç hissettiriyor..
Nasıl insanların bir edebi, hayâsı, iffeti varsa, evlerin de iffeti ve edebi vardır;
Çocuklarımıza şöyle bir bakalım,babasının, büyüklerinin karşısında edepli oturmayı biliyor mu?. Evde baba ve anne varken ayağını uzatıp oturuyor mu? Büyükler konuşurken söz hakkı verilmedikçe söze dâhil oluyor mu? Büyükler odaya girdiğinde hemen toparlanıp, kalkıp onlara oturmaları için yer veriyorlar mı?
Baba sofraya oturmadan sofraya el uzatılmayacağını, babanın gelip, «Besmele» çekerek huzurla hep beraber yemeğe başlanmayacağını..? Sonunda da sofra duâsının yapılması gerektiğini biliyorlar mı? Evet, Hiç âilece yenen yemek kadar lezzetli yemek olur mu? Bu sofranın edebidir.
Gelelim göstere göstere şeffaf poşetler içinde çarşı ve pazardan eve alınan yiyeceklere; Komşuların da gözü kalır hakkı geçer gibi bir düşünce verebildik mi çocuklarımıza.. Ama eskiler ne derdi, “Evladım alan var, alamayan var. Göz hakkı, kıskançlık oluyor bu yenenlerde… Hiç şifâ olur mu yavrum?” Bunu anne baba bile atlarken, evde nine ve dededen mahrum yavrulara kim verecek?
Sonra ev mahrem alandır, burada yaşananların dışarıda anlatılmaması gerektiğini verebiliyor muyuz? Yenenler, içenler, muhabbetler ve kavgalar..Ama iletişim deyip anlatmak ne ki, sosyal medya adı altında fotoğrafların bile serrişte edildiği bir toplum da edebi nasıl ve kim verecek.
Büyüklere saygıdadır evin bereketi. Evin iffeti, örtülen perdedir. Sevginin iffeti, gizliliktedir. Gözün iffeti, göz kapaklarındadır. Bedenin iffeti, tesettürdedir. Koca çınarlar artık yok, bunlar okuyarak olmuyor temsil edecek o insanlar olmayınca herşeyimiz ortaya saçıldı.
“Hayâ, utanma îmandan bir şûbedir” buyuruyor Efendimiz (s.a.s.). Bu hayayı yeni yetişen nesle örnekleriyle verecek olan da işte o şahsiyetlerdir.
Evet unuttuklarımız, ihmal ettiklerimiz veya hayatımızdan dünyalık adına çıkardıklarımız geri dönüp bize stres, dert, problem olarak yansımaktadır. Hayatta iken cenneti kazanma fırsatı olan ve de Allah’dan (c.c.) sonra en büyük hak sahipleri olarak Kur’an’da bildirilen baba ve annelerimize gelinler ve damatlar olarak sahip çıkalım, çocuklarımıza güzel örnek bu insanları hanemizin bereketine vesile kılalım.