Bir hareket söylemi genelde iki unsur üzerinde şekillenir; Sabit ve değişken. Sabiteler o hareketin temel dinamiklerini, değişken de konjonktürel yorumunu ve açılımını ifade eder. Hareketler analiz edilirken genelde bu unsurlar ya bütünüyle göz ardı edilir veya birbirine karıştırılarak ele alınır. Bu da, hareketin değişim sürecini doğru bir şekilde izlemeyi zorlaştırır. Burada değişimden kastım, konjonktürel süreçlere göre sürekli renk ve şekil değiştirerek amacına ve varlık nedenine yabancılaşma değildir elbette. Sosyolojik anlamda, hareketin takip ettiği seyri kastediyorum.
Bu açıdan kitapta yer yer temel dinamiklerin ehemmiyetinden bahsettim. Sonuçta harekete yönelik eleştiriler de, takdir ve tasvipler de, bu iki unsurdan birisinin öne çıkarılmasına göre şekillenmektedir. Yalnızca sabitelere takılan bir yorum, hareketin sosyal değişim ve gelişimler karşısındaki tavrını sağlıklı okuyamaz. Hareketi yalnızca toplumsal ve konjonktürel dönüşümler içinde okuyan yorumlar da, onu temel dinamiklerden taviz vermekle suçlamaktadır. Oysaki sağlıklı bir okuma ve yorum için, her iki unsura da birden bakılmalıdır. Çalışmada özellikle “sabit ve değişken” nitelemesi ve tespiti yapmadım. Ama hareketin söz ve eylemlerine yönelik yaptığım yorumlarda bu iki unsuru göz ardı etmemeye gayret ettim.
Burada Gülen hareketine yönelik net olarak bir şey söylemek gerekirse, onun gerçekten üzerinde analiz çalışması yapılmayı hak ettiğini ifade etmeliyim. Bir analiz için oldukça fazla malzeme olmakla birlikte, bu malzemeyi sistematik bir yoruma kavuşturmak, bazen bütün beşeri fikir ve hareketler tarihine dalıp çıkmayı gerektirmektedir. Yorucu bir maraton gibi âdeta. Az bir dikkatsizlik, yorgun ve hantal bir zihin bir anda her şeyi altüst edebilmekte, kurduğunuz fikrî çatıyı yıkabilmektedir. Bu yüzden sosyal hareket analizleri daha kolay yol olan serbest yorum usûlünü tercih eden çabalarla doludur. Tabi eğer böyle bir usul ve yöntem varsa.
Batıda üretilmiş hazır kavram ve fikri çatıların açtığı patikalardan yürüyerek ortaya konan çabaları istisna edersek, İslam dünyasındaki hareketlere yönelik oluşmuş bir analiz geleneği bulunmadığını söyleyebiliriz. Bunu çalışmamda birkaç kez ifade ettim. Şüphesiz İslam dünyasındaki Gülen ve benzeri herhangi bir hareketi analiz edecek bir çalışma, her şeyden önce olaya dahilden bakabilmelidir. Yerleşik batılı kavram ve metotlarla hareket etmek, bizi hiçbir zaman sağlıklı bir neticeye götürmez. Şimdiye kadar ne oryantalist okumalar, ne de onların yerli versiyonları sağlıklı bir analiz ortaya koyamadılar. Oryantalist okuma, ince hatlarla belirlenmiş ideolojik bir okumaydı. Ürettiği metodoloji ve kavramsal çerçeve de bu ideolojiye uygun bir anlam dünyası inşa etmişti. Batılı kavramların ideolojik tasallutu, batılı bazı sosyal bilimcileri dahi rahatsız etmişti. Bu yüzden İslam dünyasıyla ilgili her yorum, hareketlere içeriden bakmalıdır diye tekrarla vurguluyoruz Yerleşmiş bir yorum geleneğinden yoksun olmanın verdiği zorluğu çalışmam boyunca hissettim. Onun için tam ve eksiksiz bir sistematik çatı geliştiremedim.
Gülen hareketine yönelik ortaya koyduğum çaba bir taraftan bir anlama denemesi, diğer taraftan da sistematik bir yorum denemesi mahiyetindedir. Hareketle ilgili elbette söylenebilecek daha pek çok şey vardır. Çabamız yanlızca, onun dini, sosyal, fikri ve kültürel söylemini oluşturan ana parametrelerini ortaya çıkarmaya yöneliktir. Daha hassas ve daha uzun soluklu bir çalışma kuşkusuz gerekmektedir. Bu çaba, umarım böyle çalışmalara bir başlangıç ve ilk basamak teşkil eder.
Burada bir hususa daha değinmek istiyorum; Gülen’in toplumsal söylemini daha kapsamlı bir şekilde ortaya koymak için, Türkiye sosyal pratiğinde son yarım yüzyıl boyunca yaşanan olaylara biraz daha yakından bakılmalıdır. Biz bu detaylara fazla giremedik. F. Gülen’in diyalogla ilgili projesi Türkiye gündemine, siyasi kamplaşmaların zihinlerde kalın ideolojik duvarlar ördüğü bir dönemde girmiştir. 1980 öncesi yaşanan kamplaşmalar, hâlâ pek çok insanın düşünce ve siyaset dünyasına hükmetmekteydi. Bu farklılaşmış zihni yapıda taraflar, zaman zaman gündeme gelen bireysel diyalog çağrılarına katılmada fazla istekli davranmadılar. Tüm dünyada yaşanan kültürel ve ideolojik köklü değişime rağmen, Türk entelektüeli bu değişime kısmen direnen bir temayül sergiliyordu.
Türkiye pratiğinde değişim ve dönüşüm taleplerini donduran farklı konjonktürel gelişmeler yaşanmadı değil. Ama değişim isteği de hiçbir zaman süreklilik arz etmedi. Esasında tek tek konuşulduğunda hiç kimse 80 öncesi yaşanan acı tecrübeyi yeniden yaşamak istemiyordu. Fakat blok halindeki söylemler bu tecrübeyi çağrıştıracak îmalara yer vermekten kaçınmadığı gibi, sanki bundan gizli bir hoşnutluk da duyuyordu. Kavganın böyle îmalı tutumlarla sürdürülmesi belki bazılarına zevk de veriyordu. Bu tutum sonuçta bir şekilde değişim taleplerine direnen bir isteksizlik üretiyordu.
İşte Gülen’in çağrısı tam da bu ilişki krizine denk geliyordu. Bu uzun kriz ortamının detaylarına girilebilirse, daha pek çok şey vüzûha kavuşabilir. Ancak kitabın, Türkiye konjonktürüne ait detaylarla doldurulması, bugün dünyanın dört bir yanına dağılmış muhtemel okuyucu kitleyi fazlaca yorardı. Bu yüzden Gülen’in sosyal projesini vüzûha kavuşturmada önemli olmasına rağmen, bu tür detaylı analizlere girilemedi.
Diğer taraftan, ön sözde de ifade ettiğim gibi, hareketin iç dinamikleriyle ilgili alan hakkında fazla yorum yapma imkânım olmadı. Böyle bir gayret, kitabı çok daha hacimli kılardı. Ama şuna inanıyorum ki, hareketin dahili ve temel dinamiklerini merkeze alan bir çalışma, Gülen hareketini çok daha sistematik bir şekilde yorumlayabilir. Bu dinamiklerin sistematik yorumu bize, İslam dünyasındaki tüm benzeri hareketleri analiz etmede genel bir metodolojik çerçeve de verebilir. İslam dünyasında, referansı İslam olan hiçbir hareket bu dinamiklerden vâreste kalamaz. Öyleyse dahili dinamiklerin sistematik yorumu her açıdan güçlü bir çabayı hak etmekte ve gerektirmektedir.
Gülen hareketi temelinde ele aldığım dinamiklerin, bu hareketin en merkezi değerlerini ifade edip etmediğinden fazla emin değilim. Fakat bireysel olarak ortaya koyduğum çabada bunlar bana, hareketin dini ve sosyal tutumunu izlemede ciddi kolaylıklar sağladığını belirtmeliyim. Hangi konuya eğildiysem, bu dinamiklerin dolaylı ya da doğrudan kültürel etkilerini müşahede ettim. Daha doğrusu bu dinamiklerin, hareketin dini, sosyal ve kültürel her eylemini kuşattığını gördüm. Bu da onların, hareket için birer anahtar kavram mesabesinde olduğunu göstermektedir.
Hareketle ilgili belki çok daha net bir çerçeve ortaya konabilirdi. Şahsen yorumlarda her şeyi açık uçlu bırakmayı tercih ettim. Zira hareket hakkında nihaî bir yorum ve çerçeve ortaya koymak için, bir iki zayıf çabanın yeterli olmayacağı kanaatindeyim. Bu tüm hareketler için de geçerlidir. Böyle bir metodolojik çatı, bu çalışma için henüz oldukça erken bir karar olurdu. Umarım her şey, bu anlama çabasından ve denemesinden beklenmez. Her şeye rağmen efkâr-ı âmmeyi ve hâssayı, hareket üzerinde biraz olsun derinlemesine düşünmeye sevk eder ve dikkatleri ona yönlendirirse bu bizi mutlu kılacaktır.
Bir diğer husus da şudur: Gülen hareketinin dini vechesini yeterli ölçüde tahlil ettiğimiz söylenemez. Bu, iki açıdan bilinçli olarak yaptığımız bir tercihten kaynaklandı. İlki, kitabın genel muhtevasıyla ilgili. Biz öncelikle hareketin, kültürel ve sosyal kimliğini ve misyonunu ön plana çıkarmayı hedefledik. Bu yüzden de dini açıdan daha fazla detaya girmeyi lüzumlu görmedik. İkincisi de, çalışmanın dili ve üslûbuyla ilgiliydi. Yani çalışmayı, sosyal bilim söyleminin dil ve metodolojisi temelinde sürdürdüğümüz için, dini söylemin dil ve üslûbunu kullanmadık. Kuşkusuz Gülen, her şeyden önce dini bir şahsiyettir. Bir âlim, bir vaiz ve dini gelenekten gelen bir mütefekkirdir. Onun bu kimliğinin bütün söz ve eylemlerini kuşattığında şüphe yoktur.
Dini söylemi takip ederek yapılacak bir çalışma, Gülen hareketinin farklı dini hassasiyetlerini de daha yakından gözleme imkânını verecektir. Biz bu kitapta, bu iki farklı söylemin detaylarına fazla nüfuz etmek istemedik. Söylem farklılığının dile ve üslûba tanıdığı imkân nispetinde ortak bir üslûp geliştirmeye çalıştık. Bu da bizi, hareketi dinî açıdan yeterli bir tahlile tâbi tutmaktan alıkoydu. Onun için kitabın üslûp ve muhtevası, belki bazı çevrelerin beklentilerine cevap vermeyebilir. Buna rağmen, hareketi tahlil ederken, ele aldığım her mevzuyu, tarih karşısında belli bir mes’uliyet hissi ve şuuru taşıyarak yorumlamaya gayret ettiğimi söyleyebilirim. İctihat ve yorum hatası ile bilgi ve deneyim eksikliğinden kaynaklanabilecek olumsuzlukları umarım okurlar sağduyu ile karşılar. Çaba bizden muvaffakiyet ise Allah’tandır.
Son olarak, Gülen hareketi hakkında şunları söylemek mümkündür.
Gülen hareketi;
M.Enes Ergene, Yeniakademi Yayınları, “Geleneğin Modern Çağa Tanıklığı”adlı kitaptan alınmıştır.
tweet