Öyle bir dönemi idrak ediyoruz ki, toplum çatırdıyor. Hesap verilecek duygu düşüncesinden uzak gününü gün etme sevdasındayız. Sanki ebedi burada yaşayacakmışız gibi davranıyoruz. Türk toplumunun o muhafazakâr yapısından eser kalmadı gibi. Saygı aldı başını gitti. Sevginin nerede olduğunu bile hatırlamaz olduk. Öyle bir haldeyiz ki, gerçekten kıyamet alametlerinden diyecek kadar husumet, kin, garaz ruhumuzu kaplamış durumda.
Eğitim sıfır, öğretim sıfır, yani talim de de terbiye de de sıfırı çekmiş durumdayız. Milletler geleceğini kimle inşa edecektir. Elbette ki gençleri ile . Peki gençlerimizin bu gidişatından aile yapımızdan ne kadar memnunuz soralım vicdanımıza.
Yeni evlilik yaparken hep dünya nimetleri adına donanım sahibi olsunlar, eksikleri olmasın biz çektik onlar çekmesin düşünceleriyle temel atmaya çalışıyoruz. Ama gerçekten tohum atılacak, gelecek nesiller adına ilk harç konacak, neye ihtiyaçları var. Efendimiz ’den (sas) başlayarak bu nurlu halkada olanlar nasıl bir yuva inşa ettiler öğrenelim merakı ve kaygısı yok içimizde.
Haram, helal nedir; sınırlar haklar hududlar nereye kadar araştırmadık. Neyi yemeliyim ki, maneviyatıma tesir etmesin, nasıl bir iş tutmalıyım ki, hak yemeyeyim. Bütün bunlar öğrenilmesi ve neticede hayata tatbik edilmesi gereken şeylerdi ama ihmal ettik.
İş hayatında emin olmak, ehil olmak için gayret sarf edilmesi gerekirken, bir mevkie kapağı atma, bir an evvel yöneticilik makamına göz dikme sanki hedefmiş gibi vizyonumuz oldu.
İlim sahibi olmak için gayretimiz yok, teknolojinin beyinleri iğdiş ettiği sanal alemine takıldık sürükleniyoruz. Diz çöküp bir kutlunun dizinin dibinde onun feyzinden istifade edebilir miyim? Ruhun derece-i hayatına yükselme adına geçmem gereken hatveler, adımlar nelerdir? Hiç gündemimize girmiyor. Zihinlerimiz o kadar dağınık ki, yüzergezer gibi daldan dala atlayıp sabitkadem olamıyoruz.
Medya denen göze kulağa hitap eden nesne hep bencillik, hep neme lazımcılık aşılamakta. Dünya kan gölüne dönmüş kimin umurunda, o kadar kanıksadık ki, canlı yayında savaş sahnesi ve katliamları duygularımız körelmiş olarak izlemekteyiz.
Okumuyoruz, okuduklarımız da gazete dergi gibi ya günlük siyasi meseleleri takip, ya da faydası olmayan malayani şeyler. Kitap okumayı; hava gibi, su gibi, yemek gibi günlük hayatımızın bir parçası olarak görmedikçe kültürel gelişmemizi tamamlamamız ve bilgi çağını yakalamamız mümkün değildir. Bu zaviyeden bakınca Ülkemiz ile gelişmiş ülkelerin kitap okuyanların nüfusa oranları şöyle: Japonya % 14, ABD % 12, Almanya % 11, İngiltere % 11, Türkiye % 0,01. Bunda da sınıfta kaldık.
Dilimizi de kuş diline çevirdik. Ne nezaket ne de nezahet kaldı. Edepsizliği normal hale getirdik. 75.000 den fazla kelimenin olduğu güzel Türkçemizde biz günlük 300-400 kelime ile konuşur hale geldik.Sanal dünyada ise başını gözünü yararak argo dili ile mesaj alıp verdik.
Velhasıl haddimizi bilemedik, yarım yamalak yaptıklarımızı gözümüzde büyütüp üstelik de başa kaktık ve geldiğimiz nokta da ortada tanınmaz hale geldik. Biz bu değiliz ! tweet