Su kokan bir öğretmen masalıydı
Ilık mı ılık bir ülkeden
Bir varmış bir varmış
Ondan ötede yok bile yokmuş
Devenin pirenin bir mesleği varken
Bir masal başladı gerçeğe benzeyen
Kan değildi damarlarında akan
Papatya renkli seslerdi
Hazin mi hazin bir dilden
İki kırık sözdü
Ağızdan değil gözden çıkan
“Kor kokan sevdaydı”
Bugün mü yarın mı bilmeden
Derdi, gece güne erene kadar derdi
Ve dediğini de yaptı
Yer masanın iki yanı
Bir tarafta gönlü, bir tarafta da durur derdi
Sızıyı şerbet diye gönlüne işledi
En narin bahçelerden
Bir avuç da sevgi derdi
Ve evlendi
Hayır, evlenmedi gönlünü yoluna serdi
Sözleri, gözleri sır;
Kar taneleri için verdiği, ser’di
Evlilik yemini de bir garipti
Dilinden değil hücresinden gelen ses:
“İyi günde… Kötü günde…” demiyor:
“Tahta başında ders anlatırken ölmek.” dileniyor
Gönlü sözünden; özü gözünden yaralanıyor
Leyla’sı gönlünü kaplayan genç
Soluk buluyor, mekân tutuyor,
Ejderhanın yakmadığı dertlerinden
Zaman yuva oluyor
Kaf dağına masal kaçmadan
Koşuyor, koşuyor, koşarken…
Babasının cenazesine bile yetişemiyor
Koşuyor,
“Ah” olup gözyaşını bile ağlatıyor
Koşuyor ağlıyor
Ama her şeye rağmen güldürüyor…
Koşuyor… Koşuyor…
Bir varmış bir varmış
Ondan ötede yok bile yokmuş
Gökten üç gül düşmüş
Şehitlerin, öğretmenlerin ve öğrencilerin gönlüne…