Ayrılık, içinde çıktığı toplumu -bundan vazgeçmedikleri müddetçe- yok oluşa götüren büyük bir felakettir.
Nitekim Müslümanları yer ile gök gibi birbirinden ayıran, aralarında büyük bir kinin oluşmasına sebebiyet veren en önemli etken, içinde bulundukları ihtilaftır.
İslam toplumunun haline, içinde bulunduğu ayrılık ve bölünmelere bakan kişi, Müslümanların saflarını ayıran, birbirlerine kılıç çektiren, başlarına düşmanları musallat eden ve aldatma, kıskançlık, kin, nefret, iftira, gıybet, dedikodu gibi kalbi hastalıkları ortaya çıkaran rahatsızlığın gerçek sebebinin bu ayrılık ve inatçılık olduğunu anlar.
Sen bugün birbirini Allah için seven, gece gündüz Allah Tealâ için çalışan kaç kişi görüyorsun? Önceleri müslümanlar birlikleri sebebiyle şeytanı öfkelendirmişler ve davetleri ile müslüman olan kardeşlerini sevindirmişlerdir. Fakat çok geçmeden aralarında ayrılıklar baş göstermiştir. Sonra kalplerdeki gurur ve kibir harekete geçmiş, Müslümanlar kardeşlerine düşman olmuş ve onları en kötü suçlarla itham etmişlerdir. Dava uğruna diyerek, yalan iddialarla birbirlerinin namusunu helal saymışlardır. Bunlara ilave olarak ayrılığı bir yöntem olarak seçenlerin başına gelen tüm felaketler, Müslümanların başına da aynen gelmiştir.
La havle vela kuvvete ilah billah. Birlik beraberliğe götüren en etkili yöntem, Peygamberimiz (s.a.v)’in, sahabileri arasında vaki olan ihtilafları çözerken kullandığı yöntemdir. Rasûlullah (s.a.v.) bu ihtilaflar yüzünden çok büyük rahatsızlık duymuştur. Nasıl duymasın ki! İhtilaflar, İslam birliğini paramparça eder ve Müslümanlar arasında büyük kargaşalara yol açar.
Ahmed b. Hanbel; Enes b. Iyaz – Ebû Hâzim – Amr b. Şuayb – Babası Şuayb senediyle Amr’ın dedesinden nakletmiştir. O şöyle demiştir.
Bu, ayrılıkları bitiren ve ihtilafa düşenleri durması gereken yerde durduran büyük bir esastır. Onlar bildikleriyle amel ederler ki bu aynı zamanda dinin gereğidir. Bilmedikleri konulan ise âlimlere havale ederler. Zira bu, ilimde derinleşen Mü’minlerin işidir.
Hadisten Çıkarılan Dersler
- Akide-i Tahaviyye’nin şarihi Allame Ebu’l-îzz el-Hanefî şöyle demiştir: Şüphesiz Allah Teâlâ bilgisiz konuşmayı haram kılmıştır. Allah Teâlâ “De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”(A’raf 33) buyurmuştur. Yine başka bir ayette; “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme”(İsra 36 ) buyurulmuştur.
Kulun üzerine düşen görev, Allah’ın Peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği ve kitapları aracılığıyla indirdiği her şeyi, uyulması gereken bir hakikat olarak kabul edip bunların doğruluğunu kalben tasdik etmesidir. Ayrıca kul, diğer insanların sözlerini de bu hakikatlere (Kuran ve sünnet) arz eder ve bunlara uygun olanları kabul edip zıt olanları da reddeder. Şayet bu sözlerin Kuran ve sünnete uygun olup olmadığını tespit edemiyorsa – ki bu söz, bazen sahibinin ne kastettiği bilinmeyen mücmel bir söz olur. Bazen de sahibinin ne demek istediği anlaşılır fakat Rasul’ün bu sözü tasdik mi yoksa tekzip mi ettiği bilinmez. – burada daha dikkatli davranır ve ancak bir ilme dayanarak konuşur. İlim ise delile dayanan şeydir; faydalı olanı da Rasulullah’ın getirdikleridir. Bu bilgi bazen Peygamber dışındakilerden de gelebilir. Ancak bunlar astronomi, tıp, çiftçilik gibi dünyevi işlerle alâkalıdır. İlahi emirler ve dini bilgiler konusunda ise tek mercii Rasûİullah’tan gelen bilgilerdir.
Rasûlullah’a (s.a.s) bütün benliğimizle teslim olmak, onun emirlerine uymak, getirdiklerini kabul ve tasdik etmek gerekir. Ancak bunları yaparken sünneti “makul” diye isimlendirdiğimiz batıl şüphelere arz etmemeli, sünneti zan altında bırakmamalıyız. İnsanların görüşlerini ve bulanık düşüncelerini hiçbir zaman Sünnetin önüne geçirmemeliyiz. Böylece Hz. Peygamber’i, itaat ve bağlılıkta tek merci olarak görmüş oluruz.
- Bu hadisten çıkarmamız gereken diğer bir sonuç da Rasulullah’ı (s.a.s.) son derece rahatsız eden, hatta toprak atacak kadar kızdıran bu ihtilaflardan kaçınmamız gerektiğidir.
- İhtilaflar ve İlahî kitapların kendi içinde çelişki varmışçasına tartışma konusu yapılması-geçmiş ümmetlerin bizzat tecrübe ettiği üzere- helake yol açan bir tehlikedir.
- Kuran’ı Kerim, bazı ayetleri diğerlerini yalanlasın diye değil; tam aksine ayetler birbirini desteklesin diye inmiştir.
Ebu Muhammed Humeys’in “Rasul’un Kızdığı Anlar” adlı kitaptan
tweet