Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde”dediği gibi, bir kişinin ahlakı, karakteri, milleti ve dini hakkında verilecek karar, o kişinin sözlerine göre değil, hal ve tavırlarına göredir.
Eşraftan bir ailenin çocuğu veya meşayihten, ulemâdan bir zatın torunu olan bir insan ailesine bir leke kondurmamak veya dedesine bir söz getirmemek için, yerken, içerken, büyüklerinin yanında oturur kalkarken, onların yanında konuşurken ne kadar dikkat eder! Anneler, babalar da çocuklarına ne kadar tembihte bulunurlar!
Ya insan, İslam’ı, ahlâk-ı Muhammediye’yi temsil ediyorsa!. Onun uygunsuz bir hareketinden ötürü söylenecek bir söz İslam’a mâlolacaksa, Efendiler Efendisi’ne nispet edilecekse; insanın o zaman ne kadar dikkatli yaşaması gerektiği ortadadır.
İslam’ı temsil ederken müslümanların riayet etmeleri gereken bu kâidelere “âdâb-ı muaşeret” denmiştir. İnsanın doğumundan ölümüne kadar her meselesini tanzim eden dinimiz bu kâideleri de tanzim etmiştir. Fıkıh kitaplarımızın bir bölümü ahlak ve âdâb-ı muâşerete ayrılmıştır. Yeme-içme âdâbından, konuşma âdâbına, giyinme âdâbından saçımızın sakalımızın traşına ve temizlik âdâbına kadar, mescide girip çıkma âdâbından tuvalete girip çıkma âdâbına yani en küçük, en teferruat sayılan meselelere kadar her şey bir nizam, bir intizam altına alınmıştır. Bunlar sırasıyla ele alınıp işlenebilir.
Bu münasebetle dinimizi, milletimizi iyi temsil edenlerden birkaç misal arzedelim:
4-5 sene önce Azerbeycan Milli Eğitim Bakanı Mısır Bey New York’a gelmiş, Amity School’da Türk gençlerine bir sohbet etmişti. Sohbetinde bu mevzuyu işlemiş ve dinleyenlere şöyle demişti: “Siz dünyanın her yerindeki Türkleri temsil ediyorsunuz. Farzedin ki, siz sınıfınızda tek Türk talebesiniz. Siz kendinizi güzel ahlaklı bir insan olarak kabul ettirebilirseniz, bütün Türkler arkadaşlarınızın hafızasında güzel ahlaklı insanlar olarak yer alacaktır ve öylece kalacaktır. Bunun tersi de mümkündür.” Demek ki, tek bir insan yüz milyonu aşmış bir millet hakkında güzel bir intiba da bırakabiliyor, çirkin bir intiba da.
Bunun açık bir misalini doktora yapan bir arkadaşımız anlatmıştı. Sınıfındaki yabancı bir arkadaşını evlerine getirip götürüp kendisi gibi temiz arkadaşlarıyla tanıştırıyor. Bu çevre biraz genişleyince arkadaşımıza, “Türkler diğer milletlerden çok farklı. Bakıyorum diğer milletlerin içinde iyi insan da var, kötü insan da. Ama Türklere bakıyorum istisnasız hepsi iyi!” diyor. Keşke milletimiz hakkında da dinimiz hakkında da hep böyle söyletebilsek!
Yine markette çalışan bir arkadaşımız bizzat yaşadığı bir hatırasını şöyle anlatmıştı:
Devamlı alış-verişte bulunan bir müşterimiz yine alış-verişe geldiği bir zamanda televizyon haberleri veriliyordu ve dünya çapında adı sıkça duyulan bir örgütün adamlarının bazı insanları öldürdüğü anlatılıyordu. Bir müddet seyrettikten sonra bana dönüp, “Erhan” dedi. “Buyur” dedim. “Ben bunların samimi müslüman olduğuna inanmıyorum” dedi. “Niçin” diye sorduğumda, “Sen müslümansın, sen adam öldürür müsün?” dedi. “Hayır” dedim. “Ali de müslüman –Ali orada çalışan bir başka arkadaş-, o adam öldürür mü?” “Hayır” dedim. “Demek samimi bir müslüman adam öldürmüyor. Bunlar sahte müslüman ya da İslam’ı hiç bilmiyorlar!” dedi. Evet, ne mutlu onda bu güzel kanaati uyandıran Erhan’la Aliye.
Yine buna güzel bir misal: Türkiye’ye seyahat için gönderilen bir zat, döndükten sonra bir Türk camiine Cuma namazlarına gelmeye başlıyor. Ülkenin istihbaratı kendisiyle görüşmek istiyor. Geldiklerinde evvela müslüman olup olmadığını soruyorlar. Müslüman olmadığını söylüyor. Niçin Cuma namazı kıldığını sorduklarında ise, onun da bir ibadet olduğunu, bu ibadeti yerine getirmesinin Hristiyanlığına bir zararı olmayacağını söylüyor ve izah ediyor.
Böyle bir girişten sonra, “Sen bunların arasına girip çıkıyorsun. Bunların içinde canlı bombalık yapabilecek yapıda insanlar var mı?” diye soruyorlar.
O kişinin cevabı çok mûcib-i hayrettir: “Siz müsterîh olun, onu ben yaparım da bunlar yine yapmaz.” İşte dinime, milletime faydalı olmak istiyorum diyenlere düşen vazife.
Hocamızın kendini parçalarcasına üzerinde durduğu konulardan birisi de temsil meselesidir. Gelecek yazımızda o dertli sineden fışkırıp gelen o lâl ü güherlerden sizlere aktarmaya çalışalım inşaallah!
Yazar: Dr. İsmail Büyükçelebi | .