Allah (cc) Kur’an-ı Kerim’de “Gerçekten Biz Âdem evlatlarını şerefli kıldık.. (İsra/70)” buyurmaktadır. Müslümanı değil, insanı kerim, şerefli kıldık buyuran Rabb’imizdir. Başka bir ayet-i kerime’de de “Muhakkak biz insanı ahsen-i takvimde (en güzel bir şekilde) yarattık.(Tîn/4)” buyurarak, insanın konumunu, bu ayetin devamında ise “Sonra da onu en aşağı derekeye düşürdük. (Tin/5) “ buyurarak ise nasıl bir varlık olduğumuzu bildirmektedir.
Yani insan yaratılıştan kerim, en güzel ve kainatın hulasası olmasına rağmen iradeli bir varlık olması hasebiyle sorumluluk sahibidir. Bu insan minarenin tepesine de çıkabildiği gibi, Lut gölünün dibine düşecek merhalededir. Bunu da iradesinin hakkını verip vermemesi ile kazanacaktır.
Yine Kudsi kitabımız da, Allah (cc); “Allah, karşılık olarak cenneti verip müminlerden canlarını ve mallarını satın almıştır. (Tevbe/111)” buyurarak can ve mallarımızla cennet karşılığında Allah’ın ve Rasulu’nun yolunda olmamızı emretmektedir. Karşılığı ise cennet.
Ama bir de rıza vardır ki “Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, altlarından ırmaklar akan cennetler vaad buyurdu. Orada ebedi kalacaklardır. Hem de Adn cennetlerinde hoş meskenler vaad etmiştir. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük kurtuluş da budur. (Tevbe/72) “ buyurarak hedefi göstermiştir.
İşte bu büyük hedef Rabbimiz tarafından bize verilmişken bunun dışındaki şeylere kendimizi satmak ucuza gitmektir. Dünya malı ve evlatları bir oyun ve eğlenceden ibaretse -ki ayet öyle buyuruyor- niye eğlenceye takılıp kalalım ve ebedi yurdu kaybedelim.
Antika bir eser olan insan kendini bakırcılar çarşısında bir teneke olarak satmamalı, açık artırma ile antikacıların aldığı bir müzayede salonu gibi hayatı düşünüp amellere en yüksek fiyatı verene gitmeli. O da Yüce Allah (cc).
Ömür sermayesi pek azdır, yapılacak işler ise pek çoktur. Bu az zamanda ucuzun değil, kalitenin peşinde olarak fiil işlemeli, hareket etmeli, aksiyon almalıyız.
Dönüp geri baktığımızda Niyazi Mısri gibi;
“Bir ticaret yapmadım, nakd-i ömür oldu hebâ,
Yola geldim, lâkin göçmüş cümle kervan bîhaber.
Ağlayıp, nâlân edip, düştüm yola tenhâ, garip,
Dîde giryan, sîne biryan, akıl hayran, bîhaber.”
Deme durumuna düşmeden Yunusvari;
“Ey canıma cananım, ey derdime dermanım
Alemlere sultanım, medet Allah’ım medet
Bu derdim onmaz gibi, Azrail gülmez gibi
Umduğum olmaz gibi, medet Allah’ım medet
Dünyayı baki sandım, gaflet içinde kaldım
Ölüm var imiş bildim, medet Allah’ım medet
Gene zari kılayım, Çalabıma yalvarayım
Allah’a sığınayım, medet Allah’ım medet
Aşık Yunus kıl zari, günahın yuğsun Bari
Göresin Peygamberi, medet Allah’ım medet”
deyip yalvararak bu fani dünyaya takılmadan göçüp gitmeyi dilenelim.
Yazık etmeyelim kendimize, mü’minin mü’minle imtihanı çok ağırdır. Efendimiz’ in (sas) kabul olmayan duasıdır. İradelerimizi ortaya koyup, dünya menfaati, siyaseti, riyaseti, devleti, hükümeti bizi aldatmasın. Elli defa sürgün yesek, vurgun yesek, kırağı yesek, darbe yesek bile söz verelim haram yemesek. Hele bir arpanın hesabının sorulacağı millet malına el uzatmasak ve ucuza satılmasak. Yazık ucuza gitti demeseler.