Bu çalışmada Muallim-i Sânî Fârâbî’nin “Duâ’un Azîmun li Ebî Nasr el-Fârâbî” adlı risalenin Arapça metninden Türkçe çevirisini verdik. Fârâbî bu duasında Allah’a inanmış biri olarak, saf duygularla O’na dua etmektedir. Bu dua metninde onun İslam dinini ve kültürünü bir olgu olarak dikkate aldığını ve onları önemli bir öncül olarak kabul ettiğini anlamamız mümkündür, bu da onun felsefesinin kaynakları hakkında bize ışık tutmaktadır.
Fârâbî’nin buradaki ifadelerinden ve en güvenilir kabul edilen kaynaklardan çıkardığımız genel fikre göre filozof; sakin, kendi köşesine çekilip, yalnız yaşama isteği ile dolu bir mütefekkirdir. Genelde hayatını, tabiatın kucağında geçirmek isteyen her mütefekkir gibi, Fârâbî de dünyada, çalışmaları ve öğrencilerinden başka arkadaş edinmemiştir. Döneminin siyasi işleriyle, insanların dünyevi günlük yaşantılarıyla sınırlı ölçülerde ilgilenmiştir. Zaman zaman şiir de yazan Muallim-i Sanî, içinde kopan ilâhî fırtınaları dile getirmeyi, şiirin sınırlı kalıpları içinde anlatmanın zorluğunu hissetmiş olacak ki, bunları şiirlerinde ve felsefî eserlerinde dile getirmenin yerine, en samimi ve duygulu şiirsel nesrinde Allah’a yönelip bu duayı da kaleme almıştır. Filozofumuz, sanki felsefesinin tamamını “Duâ’un Azîmun” adlı risalesine sıkıştırmak istemiştir. İç dünyasının derinliklerinde, isteklerinin engin âleminde gezinirken, ulvî arzuların ve olayların cereyanını düşünüp her şeyi var eden, her şeyin sahibi ve sebebi olan yüce Allah’a yönelmiş ve şöyle seslenmiştir:
FÂRÂBÎ’NİN DUASI
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla başlıyorum!
- Ey Zorunlu Varlık! Ey sebeplerin sebebi, ezelî ve ebedî olan Allah’ım! Beni yanılgılardan korumanı, bana senin hoşnut olacağın eylemi emel yapmanı istiyorum!
- Ey bütün Âlemlerin Rabbi olan Allah’ım! Bana bütün iyi hasletleri bahşet, işlerimde güzel neticeler ver, gayelerimde ve isteklerimde beni başarılı kıl!
Evrende nehirlerin coşkun aktığı gibi akan yedi yıldızın sahibi, aydınlatıcısı Rab!
O yıldızlar, O’nun iyilikleriyle, bütün cevheri kuşatan iradesiyle işlerini yaparlar.
Zuhal, Utarit ve Müşteri gibi yıldızların bizzat kendilerinden bir şey beklemem, ben hayrı, her şeyi senden beklerim!
- Allah’ım! Bana güzellik elbiseleri giydir, iyilik ve güzellikler ver. Peygamberlerin kerametlerini ve zenginlerin saadetini, bilgelerin ilimlerini, muttakilerin mutluluklarını ver!
- Allah’ım! Beni mutsuzluk ve yokluk âleminden kurtar! Beni kötülüğe bulaşmamışlardan, sevgiyle bağlı olanlardan, dosdoğru kişiler ve şehitlerle birlikte gökte yaşayanlardan eyle!
Sen öyle yüce bir varlıksın ki, senden başka ilah yoktur! Varlıkların yegâne sebebi, yerin ve göğün nuru Sensin. Allah’ım! Bana Fa’al Akıldan bir feyiz bahşet!
Ey ululuk ve iyilik sahibi Allah’ım! Ruhumu hikmet nuruyla süsle! Bağış olarak benim için taktir ettiğin nimeti (şükrünü) bana ilham et!
Bana hakkı hak olarak göster ve ona uymanın yolunu ilham et! Bana batılı batıl olarak göster, beni batıla inanmaktan ve onu dinlemekten koru! Nefsimi ilk maddenin yapısından temizle! Şüphesiz ki sen, Müsebbibul Esbab’sın!
Ey bütün varlıkların sebebi olan Hak, Bütün varlıkların feyzinden fışkırdığı kaynak.
Kat kat göklerin Rabbi, onların ortasına kara ve denizleri yerleştiren Rab.
Sana sığınarak, bir günahkâr olarak, sana yalvarıyorum!
Bu günahkâr ve ihmalkârın suçunu bağışla!
Ey Kainatın Rabbi! Yüce katından bir feyiz ile,Nefsimi, maddî ve manevî kirlerden temizle!
- Ey yüce kişilerin, yıldızlar âleminin gökyüzündeki ruhların sahibi Allah’ım! Kuluna, şehevî şeylerin, aşağılık dünyanın sevgisi baskın geldi. Sen himayeni, beni hatalara düşmekten koruyucu kıl!
Benim için takvanı, her türlü aşırılığa karşı kalkan yap! Muhakkak sen her şeyin kuşatıcısısın.
- Ey Allah’ım! Beni dört unsurun esaretinden kurtar ve beni geniş katına ve yüce huzuruna al!
- Allah’ım! Bana vereceğin yeterliliği, gücü, topraksı cisimler ve varlıkla ilgili olan düşünceler arasındaki yerilmiş ilişkilerimi kesmem bir sebep kıl; hikmeti ve ruhumu ilâhi alemler ve yüce ruhlarla birlikte olmaya vesile kıl.
- Allah’ım! Benim ruhumu Cebrail vasıtasıyla aydınlat! Aklıma ve duyguma olgun hikmetle etki et! Fizik âleminin yerine, melekleri bana yoldaş eyle!
- Allah’ım! Bana doğruyu ilham et! İmanımı takva ile pekiştir! Nefsimde dünya sevgisine karşı nefret uyandır!
- Allah’ım! Benliğimi, geçici şehvetleri yıkmaya karşı güçlü kıl! Ruhumu kalıcı ruhlar yurduna ulaştır ve onu yüce cennetlerdeki değerli, şerefli varlıklar topluluğundan eyle!
- Ey, hal ve söz diliyle konuşan varlıkların önünde olan Allah’ım seni tenzih ederim, şüphesiz ki Sen, o varlıklardan her birine hikmetinle lâyık olduğu şeyi verensin, o varlıklara, yokluğa nispetle varlığı bir nimet ve rahmet kılansın. Öz olsun, ilinti olsun tüm varlıklar senin nimetlerine müstahaktırlar ve nimetlerinin güzelliklerine şükrediyorlar. (Nitekim Sen;) “O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların teşbihini anlamazsınız” (buyurmaktasın).
- Allah’ım seni tenzih ederim, sen yücesin, tek olan Allah’sın, yegânesin, Sen “Birsin, teksin, doğurmayan, doğurulmayan ve kendine hiçbir şey denk olmayan” eşsiz ve ihtiyaçsız Allah’sın!
- Allah’ım kuşkusuz ki Sen, benim ruhumu dört unsurdan meydana gelen bir zindana hapsettin ve ruhumu parçalama işini, şehvetlerden oluşan birtakım yırtıcı hayvanlara havale ettin.
- Allah’ım! Nefsimi (beni) ismetle yücelt! Sana yaraşan biçimde ona şefkat et! Senden gelen ve sana lâyık olan bir asaletle onu esirge! Gökteki yerine ulaştıracak bir tövbeyi ona lütfet! Kutsal makamına geri dönüşünü (ulaşmasını) çabuklaştır! Nefsimin karanlıkları üzerine Fa’al Akıl güneşini doğdur! Cehalet ve sapkınlıkların karanlıklarını ondan uzaklaştır. Ruhumda bilkuvve bulunanı güzellikleri aktif hale getir. Ruhumu bilgisizliğin karanlıklarından çıkarıp, hikmetin aydınlığına ve aklın ışığına ilet. (Nitekim sen;) “Allah inananların dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır” (diye buyurmaktasın).
- Ey Allah’ım! Bilinmeyenlerin gerçek suretlerini ruhuma rüyada göster! Ruhumu karma karışık kâbuslardan, rüyalarında iyilikleri ve doğru müjdeyi görmeye dönüştür! Ruhumu etkileyen duyuların ve kuruntuların kirlerinden temizle!
Ruhumdan fizikî âlemin bulanıklığını uzaklaştır. Ruhumu, ruhlar âlemindeki yüce makama konuk et! Nitekim Sen! Bana hidayeti nasip eden, bana her şeyde yeterli olan ve beni himaye eden en yüce varlıksın!
Hamd yalnızca Allah’a mahsustur. Allah’ın rahmeti ve selamı sonsuza dek kendisinden sonra hiçbir peygamber gelmeyecek olana (Hz. Peygamber’e) olsun. (Amin).
NOT: Bu çalışmada Muallim-i Sânî Fârâbî’nin kaleme aldığı ve Muhsin Mehdi tarafından Beyrut 1991 de II. baskı olarak yayınlanan, yine Fârâbî’nin “Kitâbu’l-Mille ve Nusûsun Uhrâ adlı eserin 89-92 sayfaları arasında yer alan “Duâ’un Azîmun li Ebî Nasr el-Fârâbî” başlıklı duasının Türkçe çevirisini vereceğiz. Bu risalenin müellif nüshasına ulaşamadık. Ancak bir yazma nüshası, Süleymaniye, Şehit Ali Paşa, nr. 537’de mevcut olup, 4 varaktan ibarettir.
Bu risale, İbn Ebî Usaybia’nın Uyûnu’l-Enbâ fî Tabakâti’l-Etıbbâ’sında Fârâbî’nin eserleri arasında gösterilmektedir. Ancak Fârâbî’nin eserlerinden bahseden diğer tabakat kitaplarında bu risalenin adı zikredilmediğinden ve bu risalenin müellif nüshasına ulaşılamadığından dolayı, Fârâbî’nin bu adla bir risale kaleme almadığı düşünülebilir. Bu anlamda bu eserin filozofa ait olup olmaması konusunda özellikle 20.yy. da pek çok tartışmalar yapılmıştır. Bu tartışmalara burada, çevirisini yaptığımız bir metin çerçevesinde, girmeyi gereksiz görüyorum, zira malumun ilanından başka bir şey olmayacaktır. Burada bizce önemli olan bu dua metninin Fârâbî’ye ait olup olmamasından çok, bu cümlelerin, düşüncelerin ve fikirlerin ona ait olup olmamasıdır. Bize göre, bu cümleler bir dua metni bütünlüğü içinde filozofumuzca kaleme alınmamış olsa da, parça parça cümleler ve anlamlar şeklinde filozofa ait olduğu kanaatindeyiz. Nitekim, Fârâbî’nin eserleri ve felsefesinin bütünü göz önüne alındığında, bu cümlelerin ve duyguların ona ait olabileceği çok açık bir şekilde ortaya çıkar. Çünkü bu dua metninde geçen cümlelerin hemen hemen tamamı, Fârâbî’nin diğer eserlerinde bire bir karşılık bulmakla birlikte, bu cümleler içerdikleri anlam itibarıyla da Fârâbî’nin felsefesiyle tamamen örtüşmektedir. Bunları dikkate alarak konuya baktığımızda da, bu duaların Fârâbî’ye ait olduğunu söyleyebiliriz.
Bu eserde geçen, “…ihvân-ı safâ…ashâbu’l-vefâ…” ifadeleriyle İhvân-ı Safâ’yı hatırlattığı, dolayısıyla bu eserin İhvan-ı Safâ ekolüne mensup biri tarafından kaleme alınmış olabileceği akla gelebilir. Ancak bu ifadelerin Türkçe karşılığının “..(beni) kötülüğe bulaşmamışlardan, sevgiyle bağlı olanlardan .(eyle)!” olduğunu düşündüğümüzde bu anlamlı terimlerin bir dua metninde yer almasının çok normal bir şey olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca gerek dualarda gerekse şiirlerde işlenen felsefî fikirler İhvân-ı Safâ’nın fikirleriyle bire bir örtüştüğü söylenemez.
Nitekim bugün elimizde mevcut olan İhvân-ı Safâ Risalelerine baktığımızda bu tür ifadelere rastlayamamaktayız. Ancak yine de bu konuda farklı düşünenlerin olabileceğini de ifade etmek gerekir.
Çev. Doç. Dr. İbrahim Hakkı AYDIN
Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi İslâm Felsefesi Ana bilimdalı