Bundan otuz sene evvel, Cenâb-ı Hakk’ın inâyetiyle dünyanın muvakkat şan ve şerefinin ve enâniyetli hodfürûşluğunun, şöhretperestliğinin ne kadar faydasız ve mânâsız olduğunu, hadsiz şükür olsun ki, Kur’ân’ın feyziyle anlamış bir adamın o zamandan beri bütün kuvvetiyle nefs-i emmâresiyle mücadele edip mahviyet etmek, benliğini bırakmak, tasannû ve riyâkârlık yapmamak için elden geldiği kadar çalıştığına, ona hizmet eden veya arkadaşlık edenler kat’î bildikleri ve şehadet ettikleri hâlde ve yirmi seneden beri herkes kendi hakkında hoşlandığı ziyade hüsn-ü zan ve teveccüh-ü nas ve şahsını medh ü senâdan ve kendini mânevî makam sahibi olduğunu bilmekten herkese muhalif olarak bütün kuvvetiyle kaçtığı ve hem has kardeşlerinin onun hakkındaki hüsn-ü zanlarını reddedip, o hâlis kardeşlerinin hatırını kırması ve yazdığı cevabî mektuplarında onun hakkındaki medihlerini ve ziyade hüsn-ü zanlarını kabul etmemesi ve kendini faziletten mahrum gösterip bütün fazileti Kur’ân’ın tefsiri olan Risale-i Nur’a ve dolayısıyla Nur şâkirtlerinin şahs-ı mânevîsine verip kendini âdi bir hizmetkâr bilmesi kat’î isbat ediyor ki; şahsını beğendirmeye çalışmadığı ve istemediği ve reddettiği hâlde …
(Emirdağ Lâhikası, 1/267)
Emirdağ’da yapılan haksız bir taarruza karşı Üstad Hazretleri’nin on
madde ile verdiği bir cevabın altıncı maddesinden bu bölüm alınıp Hizmet
Rehberi’ne yazılmıştır. Taarruzun sebebi de Kütahya civarında Hazreti
Üstad’ın tanımadığı bir vâiz efendi, haberi ve rızası olmadan Üstad’ı
ziyade hüsn-ü zan ile medhedip ona bir makam vermesidir. Bu yüzden,
hasta, garip, münzevî bir şekilde bulunan Üstad’ı sanki bir cinayet işlemiş
gibi kapısının kilidini kırıp giren taharri (arama) memurları okuduğu
duaları, evradları ve duvarlardaki levhaları suç aleti imiş gibi alıp götürmüşler.
Bu sebepten dolayı Üstad, böyle bir müdafaada bulunuyor. Bu
arada bizlere de ibretli büyük bir ders vermiş oluyor.
Hazreti Üstad’ın bundan otuz sene evvel dediği muhtemelen Rusya’daki
esaretten döndükten sonra 1921’de İstanbul’da Eyüp Sultan Kabristanı’nda
bulunduğu bir sırada yaşadığı ruh hâlidir. Bundan sonra Abdülkadir
Geylânî Hazretleri onu Fütûhu’l-Gayb isimli eseriyle irşad ediyor. İmam
Rabbânî Hazretleri de Mektubat isimli eseriyle ünsiyetli (dostluk, yakınlık),
şefkatli bir hoca hükmüne geçiyor. Onun “ Tevhid-i kıble et.” mesajı
ile Kur’ân’a yönelen Üstad Hazretleri, Cenâb-ı Hakk’ın inâyetiyle fânî
dünyanın şan ve şerefinin faydasız ve mânâsız olduğunu bütün hakikati ile
görüp riyâdan, nefs-i emmârenin zararlarından kurtuluyor.
Abdullah Aymaz “Hizmet Rehberi Üzerine” adlı kitaptan